Reklam Alanı

4 Temmuz 2013 Perşembe

Grip Nedir İnfluenza Nedir Hakkinda

Grip Nedir? İnfluenza Nedir? Hakkinda
Grip - İnfluenza: Grip, ani olarak gelişen bir solunum sistemi infeksiyonudur. Hastalığın karakteristik belirtileri ani gelişen baş ağrısı, halsizlik, kas ağrısı ve ateş biçimindedir. Grip hastalığının etkeni "RNA" grubunun Ortomiksovirüs ailesinden "İnfluenza A", "İnfluenza B' ve "İnfluenza G" adlı virüslerdir. İnfluenza A virüsüyle oluşan grip genellikle kış aylarında salgınlar biçiminde ortaya çıkar, örneğin 1918 yılında dünyayı etkisi altına alan grip salgınında 20-40 milyon insan ölmüştür. İnfluenza B virüsü genellikle okul, kışla gibi toplu yaşanan yerlerde salgınlara yol açmakladır. İnfluenza C virüsünün yol açtığı griplere fazla rastlanmamaktadır.
İnfluenza virüsüyle bir kez karşılaşıldığında virüse karşı bağışıklık gelişir. Virüse karşı gelişen bağışıklık, onun sahip olduğu antijenlerden kaynaklanır. Ancak influenza virüsü, sahip olduğu antijenleri değiştirir. Farklı bir antijenik özelliğe sahip olan influenza virüsüyle karşılanan organizma, daha önce grip olmuş olsa bile yeniden hastalanabilir. Çünkü karşılaştığı farklı antijenli virüse karşı bağışıklığa sahip değildir, işte bu nedenle insanlar sık sık grip olabilirler. Virüs havadaki damlacıklar içinde solunum yollarına girer. Virüs vücuda girdikten 18-36 saat sonra grip belirtilerine neden olur. Bunlar halsizlik, ateş, titreme, yorgunluk, kas ağrısı ve baş ağrısıdır. Boğaz ağrısı, sırt ağrısı, aksırma, burun akıntısı, gözlerde yaşarma, konjunktivada kızarıklık, kuru bir öksürük, iştahsızlık gibi belirtiler de hastalığın seyri sırasında ortaya çıkarlar.
Hastalık ortalama olarak 7 gün sürer. Hastalık kendi kendisiyle sınırlı kaldığı yani komplikasyon yaratmadığı sürece tehlikeli değildir. Kendi normal seyrini tamamlayıp iyileşir. Gribin en sık yol açtığı komplikasyon pnömonidir (zatürree). Pnömoni ya virüse bağlıdır ya da grip nedeniyle zayıflayan organizmada akciğerlere yayılan bakterilere bağlıdır. Gelişebilecek olan diğer komplikasyonlar sinüzit ve orta kulak iltihabıdır. İnfluenza virüsünün yol açtığı önemli bir komplikasyon daha vardır. Buna "Reye" sendromu denir. Bu durumda beyinde ödem ve karaciğerde yağlanma görülür. Reye sendromuna diğer bazı virüs çeşitleri de yol açabilir. Hastalığın ölüm riski yüksektir. Hamile kadınlarda grip geliştiğinde düşük tehlikesi de artar. Hastalığın özel bir tedavi yöntemi yoktur. Kullanılan antibiyotiklerin ne hastalığı iyileştirdiği, ne de doğacak komplikasyonları kesinlikle önlediği söylenebilir. Antibiyotik tedavisine komplikasyon belirdiğinde başlamak daha doğrudur. Hastaların 3-7 günlük bir yatak istirahatinde bulunmalarında, B ve C vitamini ve Aspirin almalarında ve kendilerini üşütmemelerinde yarar vardır. Bunların dışındaki ilaç ve önlemlerin gereksiz harcamalara yol açmaktan başka etkileri yoktur. Bazı influenza tiplerine karşı aşılar geliştirilmiştir. Önleyici olarak bu aşılar kullanılabilir.

Konuyla ilgili aramalar: influenza aşısı , grip nedir? influenza nedir? grip hastalığı , grip aşısı , influenza ne demek ,

.

Devamı Oku ...

Pnömoni Zaturre Nedir Pnomoni hastaliginin onemi

Pnömoni (Zaturre) Nedir? Pnomoni hastaliginin onemi
Pnomoni nedir , bu hastalığın önemi hakkında bilgi veririmisiniz?

Kış mevsiminde artış gösteren Zatürre (Pnömoni) bir veya birkaç akciğer lobunun iltihaplanması şeklinde ortaya çıkan, daha çok küçük çocuklarda, ileri yaştakilerde ve kronik bir hastalığı bulunan kişilerde daha ağır seyreden ve bazen ölümle sonuçlanabilen ateşli bir hastalıktır. Bu hastalıkta akciğerlerde bulunan hava kesecikleri iltihabi bir sıvıyla dolar. Akciğerlerin görevi olan oksijen alış veriş fonksiyonu bozulur ve bu nedenle kanda oksijen düzeyi azalır.

İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm ölüm nedenleri sıralamasında  6. sıraya oturmakta, infeksiyona bağlı ikincil ölümler arasında ise ilk sırayı almaktadır.


Dünyada ve Türkiyede her yıl kaç kişi bu hastalığa yakalanıyor ve pnomoni nedeniyle hayatını kaybediyor? Hastalığın görülme oranı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dünya sağlık örgütü'nün verilerine göre dünyada her yıl her 1000 kişiden 10-15’i Zatürre’ye yakalanmaktadır. ABD'de yılda 4 milyon kişide toplum kökenli  pnomoni oluştuğu ve bunların 1/5'nin de hastaneye yatırılarak tedavi edildiği bilinmektedir. Ayaktan tedavi edilen hastalarda mortalite oranı %1-5 arasında iken hastane tedavisi, özellikle de yoğun bakım gerektiren hastalarda mortalite birdenbire artmakta
%25'e ulaşmaktadır.
Türkiye’de ise kayıtlı olarak yaklaşık 90.000 Zatürre vakası görülmekte ve 2500 civarında kişi hayatını kaybetmektedir.


Hastalığın en önemli belirtileri ve bu hastalığa yol açan nedenler nelerdir?


          Yüksek ateş,
          Titreme,
          Sarı veya yeşil renkte balgam çıkarma,
          Pas renginde olan koyu kırmızımsı kıvamlı balgam,
          Göğüs ağrısı,
          Kuru ve hırıltılı öksürük,
          Soluk alındığı zaman sırta çivi batırılıyormuş gibi ağrı hissi,
          Şiddetli baş ağrısı,
          Şiddetli bir titremenin ardından ateş yükselmesi,
          Şuur kaybı,
          Yorgunluk,
          Önde meme bölgesi ve arkada ise kürek kemiğinin ucunda duyulan ağrı,
          Solunum hareketleri ve öksürüğe bağlı olarak şiddetlenen göğüs ağrısı,
          Kas ağrısı,
          İştah azalması,
          Dalgınlık,
          Algılama bozuklukları,
          Dudaklarda oluşan uçuklar,
          Halsizlik,
          Aşırı susama,
          Hızlı solunum,
          Bayılacak gibi olma,
          Baş dönmesi,
          Yüzde şişme,
          Boğaz ağrısı,
          Yan ağrısı,
          Kuru ve beyaz dil,
          Dudaklarda mavileşme,
          Miktarı azalmış ve bekletildiğinde açık renk tortu bırakan idrar,
          Koma


Pnomoniye hazırlayıcı faktörler;

Solunum yolları mekanik savunma barajının bozulması. Öksürük refleksi, yutma refleksi, glottis fonksiyonu ve mukosilier aktivite bozukluğu . Bronş sekresyonunun dışarı atılması engellenir ve artmış sekresyonda bakteriler kolayca ürerler.

Oluşmakta olan endobronşial tümörün bronşu tam veya parsiyel tıkamasıyla, tıkanmanın distalinde mukoseroz salgı birikir, drenaj bozulur ve bakteriler kolayca ürerler. Obstriktif pnomonitis.

Üst solunum yollarında kronik süpürasyonların bulunması. Diş eti pyoresi, kronik tonsillit ve sinüzitis.


Akciğer parankiminin ödemli olması. Kalp ve böbrek yetmezliği.

Sık geçirilen viral infeksiyonlar. Viruslar bronş mukoza sıkılığında değişiklik, mukosilier transportta  azalma ve yetersiz fogositoza yol açarlar.


Organizmanın spesifik ya da nonspesifik direncinin kırılması.










Pnomoninin özellikle tehdit oluşturduğu risk grupları varmıdır, hastalık sıklıkla kimlerde görülür?

-       Alkol,
-       Uyuşturucu maddeler,
-       Sigara,
-       Kötü hayat şartları,
-       Yetersiz beslenme,
-       Huzurevinde yaşama
-       Ağır geçen grip hastalığı,
-       65 yaş üstü olmak,
-       Kreş çocuğu ile temas
-       Yakın zamanda konaklamalı seyahat, otel, ofis ortamında kalma
-       Ev su tesisatında değişiklik
-       Aspirasyon şüphesi,
-       Kişide bulunan hastalıklar;
o   Kardiyopulmoner hastalık
o   Diyabet,
o   Neoplastik hastalık,
o   Karaciğer Hastalığı,
o   Serebrovasküler Hastalık,
o   Splenektomi,
o   Kortikosteroid tedavisi
o   Fronkül, karbonkül, endokardit gibi diğer infeksiyon odağının varlığı
o   Periodontal hastalık, kötü ağız hijyeni
o   Hava yolu tıkanması
o   Kronik Böbrek Yetmezliği,





Tedavide neler yapılır?

          Antibiyotikler,
          Yatak istirahati,
          Ateş düşürücüler,
          Öksürük kesici ilaçlar,
          Oksijen alınması,
          Su kaybını karşılayacak ölçüde sıvı alınması,
          Bol vitaminli ve yüksek kalorili diyet.




Pnomoni bulaşıcı bir hastalıkmıdır ve bu hastalıktan aşı ile korunmak mümkünmüdür?

Zatürre’ye neden olan mikroplar kişiden kişiye, bir iki metrelik mesafelerden yakın temas sonucu bulaşırlar. Hastalığın sağlıklı kişilere bulaşması, öksürük, aksırık ya da hasta kişilerin konuşması sırasında havaya yayılan damlacıkların doğrudan solunması yoluyla gerçekleşir.

Korunma için yapmamız gerekenler;

-       Temizliğe dikkat etmek,
-       Aşı yaptırmak,
-       Sigara içmemek,
-       Alkolden kaçınmak,
-       Vitamin ve mineralleri düzenli almak,
-       Altta yatan medikal durumları kontrol etmek,
-       Zararlı alışkanlıklardan uzak kalarak düzenli bir hayat yaşamak,
-       İyi beslenmesini sağlamak,
-       İmmün sistemi güçlendirmek,
-       İnflüenza epidemilerinde kalabalıktan uzaklaşmak
-       Aspirasyona neden olan risk faktörlerini azaltmak
-       Yüksek riskli gruplarda amantadine veya rimantidine ile inflüenza A koruması
-       Yıllık inflüenza aşıları,
-       Pnömokok aşıları,



Pnomoni aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır?

- Streptococcus pneumoniae yetişkinlerde en sık pnömoni etkenidir.
- Genel mortalite %5-10, yaşlılarda %30-45 arasındadır.
- Splenektomi sonrası şahıslarda ciddi pnömoni mortalitesi %50 bildirilmiştir.
- Yaşı 65 üzerinde olan şahıslarda riskli kabul edilmiştir.
- Pnömokok aşısı 1977’de lisans almış ve 1983’de yeniden formüle edilmiştir.
23 pnömokok tipin kapsüler polisakkaritlerini içerir ve tüm pnömokok infeksiyonlarının %90’ını kapsar.
- Aşılamayı takiben sağlıklı bireylerde antijene karşı 2-3 kat antikor cevabı gelişir ve 7-10 yıla dek bu antikorlar bulunabilir.
- Yaşlı,diabetik, KOAH’lı ve alkol bağımlılarında normalden daha düşük antikor titreleri bulunmuştur.
- Lösemi,lenfoma,MM ve HIV’li hastalarda suboptimal antikor cevabı vardır.

ABD ------- Aşının genel etkinliği %57
- Aşının koruyuculuğu :
    Diyabetlilerde %84
    Koroner kalb hastalarında %73,
    Kronik pulmoner hastalıklarda %65
    65 yaş üzeri immünitesi iyi şahıslarda %65
- Aşı etkinliğinin 5 yıldan uzun olduğu bilidirilmiştir.
Ekonomik profil henüz net değildir.

SONUÇ
1) Pnömokok aşısı komplike olmayan pnömokoksik pnömoniyi önlemede daha etkindir.
2) Aşı, bağışıklığı baskılanmış ve kronik hastalığı nedeniyle immün sisteminde zayıflık olanlarda etkili değildir.




Pnömokok aşısı yapılması önerilen kişiler
•65 yaş ve üzeri

•KOAH, bronşektazi, pnömonektomi

•Kronik kardiyovasküler hastalıklar

•Diabetes mellitus

•Kronik alkolizm

•Siroz

•Dalak disfonksiyonu veya splenektomi

•Lenfoma veya multiple myelom

•Kronik böbrek yetmezliği, nefrotik sendrom

•Transplantasyon
•HIV infeksiyonlu olgular
•Beyin-omurilik sıvısı kaçağı olanlar
•Pnömokok hastalığı veya komplikasyonu riskinin artmış olduğu
 şartlarda yaşayanlar 

.

Devamı Oku ...

inflüenza grip aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır

inflüenza - grip aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır
İnflüenza- grip aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır?

- İnfluenza A ve B tipi  vardır.
- Yaygın olarak hastalık yapan A tipidir.
- A  tipi virüsler Hemaglütinin (H1,H2,H3) ve Nöraminidaz (N1,N2) yüzey antijenini taşırlar .
- Aşı, iki suş A  ve  B virüsünü içerir.
- Tüm virüs, subvirion ve saflaştırılmış yüzey antijenli
    ( split ) aşılar vardır.
- Aşıdan 1 yıl sonra antikor titreleri düştüğünden yıllık koruma önerilmektedir.


- 1950’li yıllarda aşının etkinliği %70,
- Son yıllarda 5210 sağlıklıda yapılan  bir çalışmada etkinlik %75 bulunmuştur.
- 18-64 yaş arasında sağlıklı bireylerde yapılan çalışmalarda aşının; üst solunum sistemi infeksiyonlarını azalttığı, hastalıktan dolayı işe gidememeyi azalttığı gösterilmiştir.
- Yaşlılarda aşının etkinliği ile ilgili bazı şüpheler vardır.
- Aşı yaşlılarda pnömoni gelişmesi, hastaneye yatma sıklığında  ve ölümlerde azalma sağlamıştır.


- Nicol ve arkadaşlarının çalışmasında;
    65 yaş üzerinde şahıslarda pnömonilerde belirgin bir azalma ve hastaneye yatma sıklığında düşme saptanmıştır. Kardiyopulmoner hastalığı, diyabetes mellitusu olanlarda mortalitenin %50 azaldığı gösterilmiştir.
- Meta-analiz sonucunda;
    Üst solunum yolu hastalığı %55,
    Pnömoni %54,
    Hastaneye yatış %49 ve ölümler %70 azalmıştır.
- Aşı ekonomik bulunmuştur.



Grip aşısı yapılması önerilen kişiler

•65 yaş ve üzeri
•Kronik pulmoner hastalık (KOAH, bronşektazi, bronş astması)
•Kronik kardiovasküler hastalık
•Diyabetes mellitus, böbrek fonksiyon bozukluğu, çeşitli hemoglobinopatileri
 olan ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler
•Yüksek riskli hastalarla karşılaşma olasılığı olan hekim, hemşire ve yardımcı
 sağlık personeli
•Grip yönünden riskli şahıslarla birlikte yaşayanlar
•Güvenlik görevlileri, itfaiyeciler gibi toplum hizmeti veren kişiler
•Grip geçirdiklerinde ciddi komplikasyon gelişme olasılığı olan ve tıbbi
 sorunları olan gebeler
•2-3. trimestrde grip geçirme riski olan gebeler

Not: Trivalan grip aşısı, eylül, ekim ve en geç kasım aylarında her yıl deltoid kas içine uygulanmalıdır.

Yumurta allerjisi olanlara yapılmamalıdır.



.

Devamı Oku ...

Şap Hastalığı

Şap Hastalığı
Şap Hastalığı: Şap hastalığı koyun, keçi, domuz, sığır gibi çift tırnaklı hayvanların bulaşıcı bir hastalığıdır. Hastalığın etkeni RNA grubunun "Pikornavirüs" ailesinden "Rinovirüs" adlı virüslerdir. Virüsü taşıyan hayvanlarla birarada bulunan ya da virüsü taşıyan etleri, besinleri yiyen insanlarda da şap hastalığı gelişebilir. Hastalık insana çok ender bulaşır. 2-18 günlük bir kuluçka devrinden sonra ateş, tükürük salgısının artması, ağız, dudaklar, dil, yutak, ayak tabanı, el ayası gibi bölgelerde vezikül denilen içi sıvıyla dolu küçük baloncuklar belirir. Bunlar iz bırakmadan bir haftada kendiliklerinden iyileşirler.


.

Devamı Oku ...

Sitomegalik İnklüzyon Hastalığı

Sitomegalik İnklüzyon Hastalığı
Sitomegalik İnklüzyon Hastalığı: Sitomegalik inklüzyon hastalığı insanoğlunun doğumundan ölümüne dek geçen yaşamının herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir. Hastalığın etkeni DNA grubunun "Herpesvirüs" ailesinden "Sitomegalovirüs" adlı bir virüstür. Virüs genellikle çocukluk çağlarında alınır. Virüs düşüğe, erken doğuma, düşük kilolu ya da ölü çocuk doğumlarına yol açabilmektedir. Hastalık genellikle vücuda yayılır ve ölümlere yol açar.
Tükürük bezi, akciğer, pankreas, karaciğer, böbrek, iç salgı bezleri ve beyin gibi çeşitli organ ve dokular mikroskobik incelemeye tutulduklarında içinde "İnklüzyon" denilen tanecikler bulunan anormal hücrelere rastlanır. Bu hücreler parçalandıklarında bulundukları bölge ve dokuda iltihabi bir tepkiye yol açarlar. Hastalık belli birkaç organda sınırlı kalabileceği gibi tüm vücuda da yayılabilir. Pnömoni ve sindirim kanalı ülserlerinin gelişmesi, hastalığın bölgesel kaldığı durumlarda sık karşılaşılan bozukluklardır Hastalık çocukluk çağında ortaya çıktığında şu belirti ve bulgulara yol açabilir: Karaciğer ve dalak büyümesi, deride kanama odakları, trombosit azlığı (trombositopeni), mikrosefali (kafanın normalden küçük oluşu), beyin kanamaları, beyin içinde kireçlenme odakları, havale nöbetleri, morarma, körlük, zeka gerilikleri, felçler. Hastalığın bilinen etkili ve özel tedavisi yoktur. Kortizonlu ilaçların, kan değiştirmenin, IgG verilmesinin bazı yararlar sağladığı bildirilmektedir.


.

Devamı Oku ...

Kuduz Hastalığı

Kuduz Hastalığı
Kuduz Hastalığı: Kuduz, merkezi sinir sisteminde ve özellikle beyinde RNA' lı virüsler grubundan bir Rabdovirüs (Lyssavirüs) ile oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Kuduz bütün memeli hayvanlarda gelişebilen bir hastalıktır. En sık rastlanan bulaşma biçimi, hasta hayvanların birbirlerini ya da insanları ısırmalarıyla tükürük salgısındaki virüslerin ısırılan hayvan ya da insana buluşmasıdır. Burada kuduz hastalığına yakalanan insanların salyaları ile temasla da hastalığın bulaşabileceğini anımsatmakta yarar görüyoruz. Hastalığın bir başka bulaşma biçimi de hastadan saçılan tükürük damlacıkların havadan diğer insanlara yada besin maddelerine ulaşmasıdır. Bu besin maddelerini yiyen kişide de kuduz gelişebilir. Virüs konak organizmada, sinir dokusunda, bazen de kanında bulunur.
Hastalığın oluşum biçimi şöyledir; insan, kuduzlu bir köpek tarafından ısırıldığında köpeğin tükürük bezlerinde ve dolayısıyla da salyasında bulunan kuduz virüsü ısırık yarasına bulaşır Böylece insan kuduz virüsünü almış olur. Virüs, ısırık bölgesinde yaklaşık 96 saat (4 gün) kalıp, çoğalır. Özellikle duyu sinir iplikçikleriyle merkezi sinir sistemine taşınan virüsler buradan beynin gri maddesindeki sinir hücreleri içinde çoğalmaya başlarlar. Virüsler daha sonra otonom sinir sisteminin sinir liflerine geçip, bunların içinde yol alarak bütün vücuda yayılırlar. Tükürük bezleri, böbrekler, böbreküstü bezi, akciğerler, karaciğer, kaslar, deri, kalp ve öteki pek çok organ doku bu yayılma mekanizmasıyla virüsler tarafından sarılırlar. Kuduz virüsü beyne ulaştığında beyin iltihaplanmasına, yani “ansefalit”e yol acar. Kuduz virüsünün vücuda girmesinden sonra kuduz hastalığının belirtilerinin ortaya çıkmasına dek geçen ve "Kuluçka devri" denilen süre, 10 günden 1-2 yıla değin uzayabilir. Kuluçka devrinin uzunluğu vücuda giren virüslerin sayısına, hastanın direncine ve ısırık yarasının merkezi sinir sisteminden olan uzaklığına göre değişmektedir. Örneğin merkezi sinir sistemine uzak bir bölgede ve az sayıdaki virüsün bulaşması ve hastanın direncinin de fazla olduğu dıırumlarda kuluçka devri uzamaktadır. Ortalama 1-2 aydır. Hastalık, belirtileri bakımından üç döneme ayrılarak incelenebilir. İlk dönem özgün belirtileri olmayan dönemdir. Buna "Nonspesifik prodrom" dönem diyebiliriz. İkinci dönemde ansefalit belirtieri gelişmektedir. Bu dönemin belirtileri de kuduza özgün değildir. Diğer virüslerle gelişen ansefalitlerde de aynı belirtilere rastlanır. Üçüncü dönem asıl özgün kuduz belirtilerinin ortaya çıktığı dönemdir. Bu dönemleri ayrı ayrı tanıyalım.
Nonspesifik prodrom dönemde ateş yükselmesi, baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, kuru öksürük, boğaz ağrısı gibi belirtiler gelişir. Bu dönem yaklaşık 14 gün sürer. Isırık bölgesinde duyu kusurları gelişir. İkinci dönemde ansefalit belirtileri ön plana çıkar. Kas spazmları, bilinç bozuklukları, taşkınlıklar, hayal görme, küçük alanları tutan felçler, duygu kusurları, ışıktan, sesten rahatsız olma, ateş yükselmesi, göz bebeklerinde genişleme, aşırı tükürük, ter ve gözyaşı salgılanması, Babinski belirtisinin olumlu çıkması, derin tendon reflekslerinin artmış olması, ses kısılması veya ses çıkartmama (ses tellerinin felcine bağlı) gibi belirtiler gelişebilir Hastadaki bilinç bulanıklıkları ataklar biçiminde gelişir. Ataklar dışında bilinç tümümle normaldir. Hastalık ilerledikçe ataklar sıklaşır.

Hastalığın üçüncü ve son döneminde gelişen belirtiler kuduza özgündür. Bu belirtiler beyin sapındaki bozukluklardan kaynaklanır. İkinci dönenden hemen sonra bu dönemin belirtileri gelişir. Beyin sapındaki kafa sinirlerinin etkilenmesi, özgün belirtilerin oluşmasına yol açar. Yüz felci, çift görme (diplopi), çiğneme bozuklukları, yutma bozuklukları bu belirtilerdendir. Aşırı salya salgılama ve yutma güçlüğünün bir arada bulunmasıyla kuduza özgü bir belirti olan ağzın köpüklü görünümü ortaya çıkar. Yutma kaslarında gelişen ağrılı spazmlar ve daha sonra bu kaslarda gelişen felçler nedeniyle, hasta su içmeyi reddeder. Bu da kuduza özgü bir belirtidir. Kuduz hastası için kullanılan "Kuduz hastası sudan korkar" deyimi işte bu mekanizmadan kaynaklanmaktadır. Hastaların su içmekten kaçınmalarına ya da suyu reddetmelerine "hidrofobi" (su korkusu) denir. Bundan bir süre sonra hasta komaya girer. Beyindeki solunum merkezlerinin hasara uğramasıyla hasta solunum işlevlerini yürütemez duruma gelir ve soluk alamama nedeniyle ölümle son bulur. Kuduz belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra hastalar 4-20 gün yaşarlar. Yani yukarıda anlattığımız belirtiler 4-20 günlük bir süre içine sığmaktadır.
Tedavinin iki amacı vardır. Bunlardan ilki. ısırık bölgesindeki yaranın tedavi edilerek vücuda virüslerin sayısını olabildiğince azaltmaktır. İkincisi ise vücuttan uzaklaştırılamayan virüslerin etkinliklerinin önlenmesi amacıyla hastaya antikorlar aracılığıyla direnç kazandırılmasıdır. Isırık yarası bol sabunlu suyla iyice yıkanmalıdır. Daha sonra yara temiz suyla da iyice yıkanır. Bundan sonra yara "Zefiran" ya da "Cotavlon" ile iyice temizlenir. Daha sonra da yara çevresine kuduz virüsüne karsı hazırlanmış bağışık at veya insandan sağlanan hiperimmün kuduz serumu zerkedilir. Yara temizliğini izleyerek yapılan bu pasif bağışıklama arıtılmış kuduz immunglobulim (Ig) ile de yapılabilir. İmmunglobulin hem daha etkili olmakta, hem de allerji açısından daha az tehlikeli bulunmaktadır.
Bir insanı herhangi bir hayvan ısırır ya da yaralarsa hayvan sağ olarak yakalanmalıdır. Tehlikeli hayvanlar ölü olarak yakalanabilirler. Kuduz şüpheli hayvan ayrı bir yere konularak 10-15 gün gözlenir. Eğer hayvan kuduzsa bu süre içinde klinik belirtiler gelişip hayvan 5-6 günde ölür. Kuşkusuz bu süre boyunca ısırılan kişi klasik kuduz tedavisine alınır. Eğer hayvan bu süre içinde ölmüşse kuduz olasılığı çok yüksektir. Hayvanın sinir hücrelerinde kuduz hastalığına özgü bir bulgu olan "Negri" cisimleri görülürse teşhis kesinleşir.

Her Türlü Isırılma Olaylarında Kesinlikle Bir Hastaneye Ya Da Bir Kuduz Hastanesine Başvurunuz .


.

Devamı Oku ...

Sarıhumma Hastalığı

Sarıhumma Hastalığı
Sarıhumma: Sarıhumma, RNA grubunun, "Togovirüs" ailesinden "Flavirüs" adlı virüs tarafından oluşan ve bazı sivrisinekler aracılığıyla insana bulaşan kısa süreli bir bulaşıcı hastalıktır. Hastalık bir kez geçirildikten sonra yaşam boyu bağışıklık bırakır. Hastalığın kuluçka devri yaklaşık 3-6 gündür. Kuluçka devrinin sonunda klinik belirtiler ortaya çıkar. Ateş, titreme, baş ve sırt ağrısı, yüzde kızarıklık ve şişlik, bulantı, kusma, midede kanama ve. buna bağlı olarak hematomez-melena gibi belirtiler gelişebilir. Ağır vakalarda karaciğer, böbrek ve dolaşım bozukluğuna bağlı olarak sarılık-kanama odakları-albuminüri gibi klasik bir üçlü bozukluk da gelişir. Hastalık %20 oranında ölümle sonuçlanır. Hastalığın ilk 10 gününü atlatan hastalarda ölüm riski çok azalır. Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. İyileşme kısa sürede ve kendiliğinden olur. Korunma amacıyla canlı virüsle hazırlanan aşıdan yararlanılır.


.

Devamı Oku ...

Tifo Hastalığı

Tifo Hastalığı
Tifo: Tifo hastalığının etkeni "Salmonella tifi" adlı bakteridir. Tifo hastalığı Hippocrates zamanından beri bilinmektedir. Bakterinin "O', "H" ve "Vi" olmak üzere üç antijeni vardır. "O" ve "Vi" antijenlerine karşı gelişen antikorların koruyucu etkileri vardır.
Tifo özellikle lenf bezlerini tutan bir hastalıktır. Ateş. deride pembe lekeler, dalak büyümesi (splenomegali), kalbin normalden yavaş atması (bradikardi) belli başlı belirtileridir. Tifo hastalığına dünyanın her bölgesinde rastlanabilir. Ancak toplum sağlığı önlemlerini yeterince alabilen ülkülerde tifoya çok az rastlanır. Tifo hastalığının başkalarına bulaşmasında en önemli etkiyi infeksiyonu taşımakta olan kimseler gösterir. "Portör" ya da "Taşıyıcı" denilen bu kimseler mikrobu taşırlar ancak hasta değildirler. Bu gibi kimselerin ya da hastaların dışkı ve idrarıyla dışarı atılan mikropların çeşitli besin maddelerine bulaşmasıyla hastalık sağlıklı kimselere de bulaşır. Mikropların besin maddelerine bulaşmasında sinekler önemli rol oynarlar. Besin maddeleriyle sindirim kanalına giren bakteriler burada üreyip, özellikle bağırsaklardaki lenf bezlerinde ve bu lenf bezlerinden olan incebağırsaklardaki "Peyer Plakları" adlı özel lenf bezlerine yerleşerek üremelerini sürdürürler. Kuluçka dönemine rastlayan bu üreme devri 3-60 gün sürebilir. Çoğalmakta olan bakteriler bir yandan da kana karışırlar. Kana karışanlar özellikle dalak ve karaciğerdeki retiküloendotelyal sistemde fagositoz yapabilen vücudun bağışıklık sisteminin hücreleri tarafından yutularak tahrip edilirler. Ancak bakteriler dalak ve karaciğerde de çoğalabilirler. Bu organlarda çoğalan bakterilerin yeniden kana karışmasıyla "tifo infeksiyonu" "tifo hastalığına dönüşmüş olur. Kana karışan bakteri kümeleri özellikle derideki kılcal damarları tıkayarak, deride pembe renkli lekelere neden olurlar. Tifo bir kez geçirildiğinde yaşam boyu bağışıklık bırakır. Bağırsaklardaki lenf bezlerini tutan bakteriler bu bölgelerde bağırsak yüzeyinin ve duvarının zedelenmesine neden olurlar. Bazı vakalarda ise bağırsak bu bölgelerde delinir. Genel olarak 10-20 günlük bir kuluçka devrinden sonra hastalık gelişir. Hastalığın seyri genellikle 2-3 hafta sürer. Tedavi görmeyen hastalarda gelişecek belirtiler sinsice başlar. Bunlar: Baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, ateş, titreme, karın ağrısı, karında rahatsızlık duygusu, başlangıçta kabızlık, burun kanaması, deride pembe kızarıklıklar, ishal, karaciğer ve dalak büyümesi, bazı hastalarda sarılık, bradikardi gibi belirtilerdir. Bu belirtiler daha sonra yavaş yavaş kaybolur hastalar iyileşir. Tifo basili, sindirim kanalında yerleştiği lenf bezleri düzeyinde dokusal zedelenmelere yol açarak, buralardan kanamaya neden olabilir. Hastalığın en önemli komplikasyonlarından biri de bağırsak delinmesidir. Bu durumda "peritonit" gelişebilir. Osteomiyelit, menenjit, piyelonefrit ve artrit gelişebilecek olan diğer komplikasyonlardandır.
Hastalığın tedavisinde en etkili antibiyotik "Kloramfenikol"dür. Tedaviden 12 saat sonra bakteriler kandan kaybolur. Tedavi süresi yaklaşık 10-14 gündür. Hasta kesin yatak istirahatine alınmalıdır. Kalori ve proteinden zengin, ancak posa bırakmayan bir beslenme uygulanmalıdır. Eğer bağırsak delinmesi gelişmişse cerrahi girişim gerekir.


.

Devamı Oku ...

Paratifo Hastalığı Nedir

Paratifo Hastalığı Nedir?
Paratifo: Salmonella tifi dışında kalan salmonella grubu bakterilerin, sindirim kanalı yoluyla bulaşarak tifoya benzer septisemilerle seyreden bulaşıcı hastalıklara "Paratifo" denir. "Salmonella tifi murium" "Saimonella paratifi B" en sık rastlanan paratifo etkenleridir. "Salmonella tifi murium" ile gelişen paratifo olaylarına daha çok çocuk kliniklerinde rastlanır. Paratifo da, tıpkı tifoda olduğu gibi, bakterilerle kirlenmiş besin maddelerinin içilmesi ve/veya yenilmesi sonucu sindirim kanalı yoluyla bulaşmaktadır. Paratifonun kuluçka süresi yaklaşık iki hafta olabilir. Hastalığın belirtileri düzensiz ateş yükselmesi nöbetleri, kalp atışlarının hızlanması (taşikardi), titreme, sırt, karın ve baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal, karın ve göğüste pembe-kırmızı deri lekeleri biçimindedir. Paratifo hastalığının tedavisi de tifo tedavisine benzer.

.

Devamı Oku ...

Kızamık Rubeola Hastalığı

Kızamık (Rubeola) Hastalığı
Kızamık (Rubeola): Kızamık, solunum yoluyla ve hasta ile direkt temas sonucu bulaşır. Çabuk yayılan bir hastalık olduğu için salgın oluşturabilir. Bu salgınlar genellikle kış sonu ve ilkbahar aylarında görülür. Kuluçka dönemi 12-14 gündür.
Başlangıç döneminde başağrısı, ateş, nezle, öksürük, gözde batma, kaşıntı hissi ve ışığa duyarlılık görülür. 4 gün kadar süren bu belirtilerden sonra ağız içinde, kızamık için tipik sayılan mavimtrak beyaz lekeler (koplik lekeleri) çıkar. Bu lekelerin görülmesinden sonra ateş yükselir, öksürük artar, yüz ve dudaklar şişer, gözde batma ve kaşıntı çoğalır. Döküntü döneminde önce alın ve kulak arkasında, sonra yüz ve boyunda, 1-2 gün içinde ise bütün vücutta döküntüler görülür. Önceleri pembe ve birbirinden ayrı olan bu döküntüler, zamanla birleşerek büyür. Bu dönem de 6 gün kadar devam eder ve ateşin düşmesiyle sonuçlanır.
Kızamık önemli bir hastalıktır. İhmal edilmesi halinde akciğer iltihabı (pnömoni), orta kulak iltihabı (otit), beyin iltihabı (ensefalit) ve kalp kası iltihabı (miyokardit) gibi hasarlar oluşabilir.
Hastanın istirahat ettirilmesi dışında kalan tedavi semptomatiktir, yani belirtilere göre yapılır. Kızamık, virüsler etkisiyle oluşan bir hastalık olduğu için, komplikasyon olmayan durumlarda, antibiyotik kullanımının hastalığa olumlu etkisi olmaz. Kızamık, hayat boyu bağışıklık sağlayan bir hastalıktır. En önemli korunma şekli aşıdır.


.

Devamı Oku ...

Kızamıkçık Rubella Hastalığı

Kızamıkçık (Rubella) Hastalığı
Kızamıkçık (Rubella): Daha çok ilkbahar aylarında görülen kızamıkçık, hastayla direkt temas sonucunda ve solunum yoluyla bulaşır. Doğacak bebeklerde anomaliler oluşturacağı için, hamilelerin özellikle korunması gereken bir hastalıktır. Kuluçka dönemi 14-21 gündür.
Hastalık başağrısı, hafif ateş, kusma ve gerginlik hali ile başlar. Bazen damakta küçük kırmızı lekeler görülür. Hastalığın belirtisi olan küçük, pembe döküntüler ise önce yüz ve boyunda başlar, 24 saat içinde göğüs, kol ve bacaklara yayılır. Kulak arkasındaki lenf bezlerinde ve dalakta büyüme görülebilir.
Hafif atlatılan bir hastalık olmakla birlikte, özellikle hamileliğin ilk yarısında kızamıkçığa yakalanan kadınların bebeklerinde katarakt, sağırlık, glokom, kalpte delik, kafanın normalden küçük oluşu gibi arızalara sebep olabilir. Kızamıkçık hayat boyu bağışıklık sağlayan bir hastalıktır. Hastalığın tedavisi semptomatiktir ve şifa ile sonuçlanır.


.

Devamı Oku ...

Çiçek Variola Hastalığı

Çiçek (Variola) Hastalığı
Çiçek (Variola): Çiçek, hasta ile temas neticesi solunum yoluyla veya hastanın eşya ve elbiselerinin kullanılması şeklinde bulaşır. Çok çabuk bulaşan, deri döküntüleri tamamen iyileşip, kabuklar dökülünceye kadar çevredekiler için tehlike arzeden bir hastalıktır. Çiçek virüsü kuluçka döneminde lenf bezleri ve karaciğerde çoğalır. Virüs, 10-14 gün arasındaki kuluçka devri bitince, kan yoluyla deri ve mukozalara yerleşir.

Hastalık şiddetli başağrısı, kas ağrıları, titreme ve (40-41 derecelik) yüksek ateşle başlar. Çocuklarda kusma ve kasılmalar meydana gelebilir. Ateş yükseldikten iki gün sonra bilhassa koltukaltı ve kasık bölgelerinde geçici bir döküntü meydana gelir. Hastalığın 3.-4. günü ateş düşer ve hasta kendini rahat hisseder. Bu devrede özellikle yüzde 2-4 mm. büyüklüğünde döküntüler (papüller) olur ve hızla bütün vücuda yayılır. 6. güne doğru bu döküntüler kalınlamaya (vezikül oluşumu) başlar. Etrafları kırmızı olan bu veziküllerin içinde (8. güne doğru) bulanık bir sıvı toplanmaya (püstül) başlar. Çok kaşıntılı olan bu püstüller 12-14. günde kuruyup kabuk bağlamaya başlar. Dökülen kabukların kalın ve açık kahverengi renkte, alttaki derinin ise koyu mavi renkte olduğu görülür. Kabukların döküldüğü yerde ya küçük izler veya derin çukurlar kalır. Çiçek hastalığının kalp kası iltihabı (miyokardit), akciğer iltihabı (bronkopnömoni), gözde oluşan papüllerin hasara sebep oluşu gibi komplikasyonları vardır.
Tedavisi semptomatiktir. Korunma, çiçek aşısı ile olur.


.

Devamı Oku ...

Su Çiçeği Varicella Hastalığı

Su Çiçeği (Varicella) Hastalığı
Su Çiçeği (Varicella): Solunum yoluyla bulaşan ve genellikle 2-8 yaş arasında görülen bir virüs hastalığıdır. Kuluçka devri 14-17 gündür.
Hastalık ateş, halsizlik, başağrısı ve kırgınlık ile başlar. 2-3 gün sonra vücudun üst kısımlarında döküntüler görülür ve içlerinde hemen berrak sıvı birikmeye başlar. Döküntülerin etrafları kırmızıdır ve şiddetli kaşınırlar. Bu döküntüleri ağız içinde görmek de mümkündür. Vücuttaki döküntüler 2 gün içinde kabuk bağlamaya bağlar ve bir hafta içinde de bu kabuklar düşer. Ama aynı zamanda vücudun başka yerlerinde yeni döküntüler meydana gelir. Böylece değişik evrelerdeki döküntüleri bir arada görmek mümkün olur. Çiçek döküntüleri, eğer mikrop kaptırılmadıysa (enfekte olmadıysa), hiç bir iz bırakmadan iyileşir. Yetişkinlerin su çiçeği hastalığı, çocuklara göre daha ağır geçer.
Tedavisi semptomatiktir. Ağrı kesici, kaşıntıya karşı antihistaminik ilaçlar ve eğer enfeksiyon oluşmuşsa antibiyotik kullanılır.


.

Devamı Oku ...

Kabakulak Hastalığı

Kabakulak Hastalığı
Kabakulak: Tükrük bezlerinin (parotid) ağrılı şekilde şişmesi halidir. Daha çok kış - ilkbahar aylarında ve 5-15 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Virüs, hasta ile direkt temas neticesinde ve ağız yoluyla alınır. Kuluçka devri 2-3 haftadır.
Hastada önce halsizlik, hafif ateş, boğaz ağrısı ve baş ağrısı görülür. 1-2 gün sonra da tükrük bezleri tek veya çift taraflı olarak şişer. Ağrı, yutkunma sırasında daha da artar. Hastalık sebebiyle kulak memesi öne ve yukarı doğru itilir. Hastalık bir hafta kadar sürer ve şişkinlik kendiliğinden geçer.
Kabakulak beyin iltihabı (menenjit veya ensefalit) ve ergenlik çağındaki erkeklerde testis iltihabına (orşit) sebep olabilir. Yumurtaların ağrılı şekilde büyümesi ile karakterize olan orşit, kısırlığa sebep olabileceği için, dikkatli olunması gerekir.
Kabakulağın tedavisi semptomatiktir. Ömür boyu bağışıklık sağlayan bir hastalıktır.


.

Devamı Oku ...

Poliomyelit poliyomiyelit

Poliomyelit, poliyomiyelit
POLİYOMİYELİT
Entrerovirüs, Picarnovirüs ailesinden tek sarmallı RNA virüsü

ENTEROVİRÜSLER
1) Poliovirüs (Tip 1, 2 ve 3)
2) Nonpoliovirüsler
Coxsackie A
Coxsackie B
Echovirüsler
Enterovirüsler

EPİDEMİYOLOJİ
- İnsandan insana fekal-oral yolla bulaşırlar
- Tüm dünyada yaygındır
- Tropikal bölgelerde yıl boyu, ılıman ülkelerde ise yaz aylarında görülür


PATOLOJİ
- Spinal kordda (ön boynuzun gri cevherinde)
- Medulla
- Serebellum
- Mezensephalon
- Pallidum
- Serbral korteks


POLİOVİRÜS ENFEKSİYONLARININ KLİNİK ÖZELLİKLERİ
I- Sessiz enfeksiyon (%90-95)
II- Abortif poliomiyelit (Minör hastalık)
III- Nonparalitik poliomiyelit
IV- Paralitik poliomiyelit

ABORTİF POLİOMİYELİT
- Hafif seyirli ve kısa süreli
- Yorgunluk, bulantı, kusma, başağrısı, boğaz ağrısı, kabızlık, karın ağrısı
- Hafif ateş
- Çoklukla farkına varılmaz, hekime başvurulmaz

NONPARALİTİK POLİOMİYELİT
- Abortif dönem bulgularına ek olarak adalelerde ağrı ve sertlik ,
- Çocukların 2/3’ünde minör hastalıkla majör hastalık arasında (1. ve 2. viremi dönemi arasında) semptomsuz bir dönem var
- Ense-spinal belişrtileri: Sehba belirtisi
Diz öpme belirtisi
Ense sertliği
Kernig
Brubzinski
Fontanel gerginliği
Head drop belirtisi

PARALİTİK POLİOMİYELİT
Kaslarda (kranial veya periferik) kuvvet kaybı
Paralizi (morning paralizi)


PARALİZİLER
1) Spinal form
(boyun, gövde, karın, solunuım kasları, diaghragma, ve ekstremite kasları
II) Bulber form
(Vital merkezler tutulsun veya tutulmasın bir veya birkaç kraniyel sinir tutulur)
III) Bulbospinal form
IV) Ensefalit formu
(irritabilte, oryantasyon bozukluğu, uyuklama, kaba tremorlar ± periferik ve
kraniyel sinir felçleri) (solunum felçleri)


POLİO FELÇLERİ
Flask paralizi (DTR ve yüzeyel refleksler)
Ascendandır
His kusuru yok
Sekel bırakır

AYIRICI TANI
Travmalar
Toksik sinovit
Akut osteomiyelit
Akut romatizmal ateş
Skorbüt
Konjenital sifilitik osteomiyelit
Guillian Barre Sendromu

TEDAVİ
Ağrı azaltılır (analjezikler, sıcak pansuman)
Ağır vakalarda yatak istirahati
Paralitik formda deformiteleri önlemek amacıyla uygun pozisyon verilir
Bulber paralizide solunum ve yutma problemleri (mekanikj solunum aletleri)
Fizik tedavi

KORUNMA
1) İnaktive polio aşısı (trivalen,parenteral)
2) Canlı polio aşısı (trivalen, oral)

Canlı polio aşısının en büyük handikapı 1/100 Milyon’da olsa aşıya bağlı felçlerin görülmesidir
Üstünlüğü ise fekal yolla çevreye yayılıp toplumun immün (mukozal immünite) hale gelmesinisağlamasıdır

PROGNOZ
Mortalite %5-7
SİTEMAGOLOVİRÜS (CMV) ENFEKSİYONLARI

ETYOLOJİ
Herpesvirüs ailesinden bir RNA virüsü

EPİDEMİYOLOJİ
- Tüm dünyada yaygın
- Konjenital enfeksiyon insidansı % 1-10
- Doğurganlık çağındaki kadınların %20-70’i enfeksiyonu daha önce geçirmiş
- Hamile kadınların % 4-5’inin idrarında
% 10’unun serviksinde
% 5-15’inin anne sütünde virüs saptanmıştır
ENFEKSİYON KAYNAĞI
- Tükrük, Üst solunum yolları, sperm, lökositler, anne sütü, idrar ve feçes

BULAŞMA YOLU
- Yakın temas
- Seksüel yol
- Kan transfüzyonları
- Enfekte organ transplantasyonu
- Transplasental
- Anne sütü

PATOLOJİ
- Mikroskobide nükleuslar içindeki “dev inklüzyon cisimcikleri” patognomoniktir
- Virüs karaciğer ve beyinde fokal nekroz; beyinde kalsifikasyonlar ve granülamatöz iltihap yapar
- Akciğer, karaciğer, böbrekler ve tükrük bezleri en sık tutulan organlardır. Diğer iç organlarda tutulur

PATOGENEZ
1) PRİMER ENFEKSİYON
2) REENFEKSİYON: REAKTİVASYON

PRİMER ENFEKSİYON
Prenatal (transplesantal, maternal viremi)
Perinatal (Enfekte servikal sekresyon)
Postnatal (CMV’li olduğu b,ilinen sekresyona yakın temas, anne sütü, kan
transfüzyonu, enfekte organ nakli)

KLİNİK MANİFESTASYONLAR
Spektrumu çok geniş, (asemptomatikden dissemine hastalığa kadar)
Çoğunlukla asemptomatik

KONJENİTAL ENFEKSİYON
İnfekte doğan bebeklerin % 90’ı asemtomatik
Hepatomegali, splenomegali,mikrosefali, mental retardasyon, sarılık, peteşi,
koriyoretinit, serbral kalsifikasyon, prematürite)
Laboratuar: anemi, trombositopeni, BOS’da pleositoz ve protein artışı, kafa
grafilerinde serebral kalsifikasyon, idrar sediminde inklüzyon cisimcikleri
PERİNATAL ENFEKSİYON
Perinatal enfeksiyon sık olmasına rağmen %2-5 bebek enfekte olur
Asemptomatikdirler

POSTNATAL ENFEKSİYON
- Genellikle asemptomatikdir
- Semptomatik olduğunda
- çocuklarda intersistiyel pnömoni, hepatit, ishal, peteşi,
Daha büyük çocuklar ve erişkinler: İnfeksiyoz mononükleoz benzeri sendrom; İmmünsüprese hastalar (AİDS, organ nakli olanlarda): intersistiyel pnömoni, retinit, gastrointestinal hastalık

TANI: Şu durumlarda CMV enfeksiyonu düşünülmelidir
1) Maligm tümör, lösemi gibi kronik hastalığı olanlarda ve immün süprese hastalarda pnömoni geliştiğinde
2) Nedeni açıklanamayan karaciğer hastalığı
3) Enfeksiyöz Mononükleoz düşünülen ancak heterofil antikorları negatif olan hastalar
4) AİDS’li hastalar
5) Organ nakli uygulananlar

TANI KRİTERLERİ
1. Taze idrarda, sedimde, hücrelerde tipik inklüzyon cisimciklerini göstermek
2. KC biyopsisinde histololojik olarak tipik inklüzyon cisimciklerini göstermek
3. Doku kültürlerinde, idrarda ve biyopsi materyalinde virüsü izole etmek
4. CMV antikorlarını göstermek (CF, HI, ELİSA)
5. PCR

AYIRICI TANI
A) Konjenital Enfeksiyon
1. TORCH-Sy
2. Bakteriyal sepsis
3. Neonatal hepatit
4. Galaktozemi
5. Tirozinemi
6. İmmün trombositopeni
7. Konjenital lösemi

B) Edinsel Enfeksiyon
1. Enfeksiyöz mononükleoz
2. Hepatit

Konuyla ilgili aramalar: Poliomyelit , poliyomiyelit

.

Devamı Oku ...

Kansızlık Anemi Nedir Kansızlığın Belirtileri Nelerdir Anemi Tedavisi

Kansızlık (Anemi) Nedir? Kansızlığın Belirtileri Nelerdir? Anemi Tedavisi
Kansızlık (Anemi) Nedir ?
Kanda bulunan alyuvarların veya alyuvarların içinde bulunan hemoglobin değerinin yaşa ve cinse göre olması gereken değerden düşük olması demektir.
Çocuklarda kansızlığın birçok nedeni olmakla beraber, en sık görülen neden demir eksikliğine bağlı gelişen kansızlıktır. Demir eksikliğine yol açan nede
nler ise; yeterli ve dengeli beslenememe yüzünden yetersiz demir alınımı, hızlı büyüme nedeni ile demir ihtiyacının artması kan kaybı ve parazitlerdir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık her yaş grubunda görülmekle beraber en sık 6 ay ile 2 yaş arasında çocuklarda görülür. Daha sonra ergenlikte görülmektedir.

Kansızlığın Belirtileri Nelerdir ?
Hafif olgularda hafif solukluk dışında herhangi bir belirti vermeyebilir. Ancak kan analizleri sonucu kansızlık saptanabilir. Kansızlık belirgin ise, solukluk,
halsizlik, huzursuzluk, iştahsızlık, çabuk yorulma, oturma emekleme ve yürümede gecikme

Demirden Zengin Gıdalar:
* Kırmızı et, Balık, Yumurta sarısı
* Kuru baklagiller (mercimek, nohut, kuru fasulye)
* Kuru üzüm, incir, kayısı,
* Yeşil sebzeler, Karaciğer,

Demir Emilimini Azaltan Maddeler:
* Fosfat, Karbonat
* Çay, Kahve
* Gazlı içecekler

Kansızlıkta Demir Tedavisi:
Demir içeren damla ya da şuruplar kullanılır. Demir içeren iğneler il
Hemoglobin düzeyi yaşına göre normale gelinceye kadar demir ilaçlarına devam edilir.
İlaçların Yan Etkileri
a-Dişler geçici olarak siyaha boyanabilir.
b-Kakada koyu renk oluşabilir.
c-Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı görülebilir.

.

Devamı Oku ...

Talasemi Nedir Akdeniz Anemisi Hakkında

Talasemi Nedir? Akdeniz Anemisi Hakkında
TALASEMİ: (Akdeniz Anemisi): Hemoglobin sentezinin yeterince gerçekleşemediği kalıtsal ve önlenebilir bir kan hastalığıdır.

Talasemi 3 değişik şekilde görülmektedir.
1-Talasemi minör(Talasemi taşıyıcılığı)
2-Talasemi intermedia
3-Talasemi Major dur.
1-TALASEMİ MİNÖR: Kişiler tamamen sağlıklıdır.Ancak taşıdıklar genler nedeniyle çocuklarının Talasemi hastası olmasına neden olurlar.
2-Talasemi İntermedia: Hastalık belirtisi vardır fakat hafif şeklidir.
3-TALASEMİ MAJOR: En ağır olanıdır.Vücut için yeterli hemoglobin yapılamamaktadır. Erken çocukluk döneminde görülür.Hastaların %80 5 yaşına gelmeden kaybedilir. Transfüzyon yapılamayan hastaların ömrü birkaç yıldır. 3-4 haftada bir kan verilir.

.

Devamı Oku ...

Polisitemia Vera ve Hodgkin Hastalığı

Polisitemia Vera ve Hodgkin Hastalığı
POLİSİTEMİA VERA (Vaquez Hastalığı): Kemik iliğinde eritrositlerin üretilmesi sonucu, dolaşımdaki eritrosit miktarı ve hemotokrit oranı artar. Buna bağlı olarak kanın viskozitesi artar, bu tabloya polisitemia Vera adı verilir.

HODGKİN HASTALIĞI: Lenfoid dokuların malign bir hastalığıdır.
Enfeksiyonlardan sonra görülebilir. En iyi prognoz lenfoidden zengin olanı, en kötü prognoz,lenfoidden fakir olanıdır.
Kemoterapi ve radyoterapi, kemik iliği nakli

.

Devamı Oku ...

Farenjit Hastalığı Akut Farenjit ve Kronik Farenjit Nedir Tanı ve Tedavisi

Farenjit Hastalığı: Akut Farenjit ve Kronik Farenjit Nedir? Tanı ve Tedavisi
FARENJİT: Farenks, burun ve ağız boşluğunun arka kısmında yer alır. Farenks mukozasının iltihabı hastalığıdır. Akut ve Kronik olarak seyreder.

AKUT FARENJİT
Viral ve Bakteriyel kaynaklı olabilir. Bazı kimyasal irritan maddelerde etken olabilir.
Belirtiler:
Ateş yükselmesi, Boğazda ağrı, kuruluk ,Yanma, kaşınma,
Bulantı gıcık öksürük, Burun akıntısı ve tıkanıklığı, ses kısıklığı(Larenkse yayılmış enf)

TANI: Boğazın göz muayenesi ile farenkste kızarıklık ve ödem. Boğaz kültürü

Tedavi ve bakım: Enfeksiyon VİRAL ise; semptomatk tedavi uygulanır.ağrı kesici, ateş düşürücü, ağız gargarası, öksürük için antitüssifler. Bol sıvı gıdalar. Enfeksiyon BAKTERİYEL ise;Boğaz kültürü yapılır etkene göre Antibiyotikler başlanır.Boğaz ağrısı için, yumuşak ve sulu gıdalar önerilir, çok sıcak, çok soğuk içecekler verilmez.

UYARI: Hastalar Tedavi edilmezse nefrit, ateşli romatizmal hastalıklar ve endokardit yönünden uyarılır.

KRONİK FARENJİT:

ETYOLOJİ: Üst solunum yollarını tahriş eden gazlar ve tozların bulunduğu ortamda çalışmak. Yüksek sesle konuşmak,kronik öksürük,alkol ve sigara kullanma, beta enfeksiyonu, kronik sünizit farenjitin kronikleşmesine neden olur.

BELİRTİ ve BULGULAR: Boğaz ağrısı, boğazda irritasyon ve dolgunluk, Yutma güçlüğü,öksürük, yorgunluk, kırıklık, ateş.

TANI: Tekrarlayan uzun süren farenjit semptomları

TEDAVİ ve BAKIM: Destekleyici tedavi uygulanır.Korunma çok önemlidir. Beta hemolitik streptokoklarla enfekte olan hastalarla yakın temas edilmemeli. Kontamine eşyalar kullanılmamalı, mendiller tek kullanımlık olmalıdır. Yatak istirahatı,odası havalandırılmalı, Tuzlu su ile ağız gargara yapılmalıdır. Boğaz antiseptikleri verilir.Tozlu yerlerde bulunulmamalı, ısı değişikliklerinden korunmalıdır.

Konuyla ilgili aramalar: farenjit nedir , farenjit nasıl tedavi edilir , farenjit tedavisi , akut farenjit nedir , kronik farenjit nedir , farenjit tanısı nasıl konulur

.

Devamı Oku ...

Larenjit Hastalığı ve Larenjit Tedavisi Nedir

Larenjit Hastalığı ve Larenjit Tedavisi Nedir?
LARENJİT

Larenksin(Gırtlak) iltihaplanmasıdır.

ETYOLOJİ: Genelde çocuklarda (6 ay-6 yaşta sık) soğuk havalarda ortaya çıkar. Nedeni genelde virüslerdir. Vücut direncinin düşmesi, iyi beslenememe, ani ısı değişimleri hastalığa yatkınlık nedenidir.

BELİRTİ ve BULGULAR: Yetişkinlerde, ses kısıklığı, öksürük, ağrı, ateş. Çocuklarda,2-3 gün önceden başlayan ateş, öksürük, burun akıntısı, havlar tarzda öksürük, ses kısıklığı vs.

TANI: Belirti ve bulgulara dayanılarak teşhis konur.

TEDAVİ:Öncelikle ses tellerinin düzeltilmesi amaçlanır. İstirahat, Antibiyotik , rahatlatacak spreyler, buhar, bol sıvı. Yaşlı ve çocuklarda ağır seyreder.İyi tedavi edilmezse PNÖMONİ gelişebilir.

Konuyla ilgili aramalar: larenjit nedir , larenjit nasıl tedavi edilir , larenjit tedavisi , larenjit tanısı nasıl konulur

.

Devamı Oku ...

Bronşit Hastalığı Akut Bronşit ve Kronik Bronşit Nedir Tanı ve Tedavisi

Bronşit Hastalığı: Akut Bronşit ve Kronik Bronşit Nedir? Tanı ve Tedavisi
BRONŞ HASTALIKLARI

BRONŞLAR; Solunum yolunun trakeanın bifurkasyon (ana dalın ikiye ayrıldığı çatallaşma noktası) akciğerlere giren boru şeklindeki kısmıdır.Kıkırdak yapıdadırlar.

BRONŞİT: Bronşların iltihaplanmasına denir. Akut ve Kronik olarak seyreder.

AKUT BRONŞİT:
ETYOLOJİ: Sigara kullanımı, irritan gazların solunması,bakteri ve virüsler
BELİRTİ VE BULGU:
Öksürük, balgam,ateş
Hemoptizi, göğüste yanma,Hırıltılı solunum
TANI: Fiziki muayene, Akciğer ve bronş grafileri
TEDAVİ:Sigaranın bronşlardaki temizleme yeteneğini durdurduğunu , yok ettiğinin bilgisini vermek, İstirahat, Bol sıvı, nemli ortam, Antibiyotik kullanılır.Mukolitik(Balgam)Ekspekteron. Öksürüğe teşvik edilir.

KRONİK BRONŞİT: Akut bronşit tablosu iki yıl tekrarlıyor ise en az üç ay devam ediyorsa kronik bronşit adını alır.
ETYOLOJİ: Sigara içilmesi,irritan gazlar,alerjik ajanların varlığı
BELİRTİ ve BULGULAR:
Kış aylarında sabah öksürük ve balgam siyanoz, efor dispnesi, solunum güçlüğü,ateş
KOMPLİKASYON: Amfizem, Bronşektazi
TANI: Akciğer grafisi,Tam kan sayımı, Kan gazları
TEDAVİ:Sekresyonların atımı için ekspekteronlar, bronkodilatorler, antibiyotik,bol sıvı, nemli ortam,sigara içilmez


Konuyla ilgili aramalar: bronş nedir , bronşit nedir , bronşit nasıl tedavi edilir , bronşit tedavisi , akut bronşit nedir , kronik bronşit nedir , bronşit tanısı nasıl konulur

.

Devamı Oku ...

Bronşiolit Hastalığı Nedir Bronşiolit Belirtileri Tanı ve Tedavisi

Bronşiolit Hastalığı Nedir? Bronşiolit Belirtileri, Tanı ve Tedavisi
BRONŞİOLİT: Daha küçük çaplı yani kapiller bronşların iltihaplanmasına denir.1 ay ve 1 yaş bebeklerde sık görülür.

ETYOLOJİ: Virüsler yada bakteriler, irritan maddeler,akciğer hastalıklarının komplikasyonu

BELİRTİ ve BULGULAR:
Başlangıçta basit ÜSYE gibidir. Taşipne, 39-40 C derece ateş,inatçı öksürük,Dispne
Siyanoz,wheezing, dehitratasyon

TANI: Muayene ve akciğer grafileri

TEDAVİ VE BAKIM: Komplikasyonları nedeniyle hastanede acil tedavisi gereklidir.Odanın sıcak ve nemli olması, O2 ve buhar tedavisi, sıvı desteği, postural drenaj, Protein ve kaloriden zengin besinler almalıdır.

Konuyla ilgili aramalar: bronşiolit nedir , bronşiolit belirtileri nelerdir bulguları nelerdir, bronşiolit nasıl tedavi edilir , bronşiolit tedavisi , bronşiolit tanısı nasıl konulur

.

Devamı Oku ...

Brusellozis Malta Humması Hastalığı Nedir

Brusellozis (Malta Humması) Hastalığı Nedir?
Besinlerle bulaşan hastalıklardan en sık görülenlerden birisi de halk arasında ‘Malta Humması’ olarak bilinen ‘Brusellozis’dir.

Hayvanların (inek, koyun, keçi vb.) kan ,plasenta gibi vücut sıvılarına doğrudan temas ile veya enfekte çiğ hayvan ürünlerinin özellikle taze peynir başta olmak üzere sütve süt ürünlerinin tüketilmesi ile bulaşan en yaygın zoonozdur.

Enfeksiyonu kontrol yöntemlerinden en önemlisi korunmadır.

Sütlerin pastörize edilmesi bu hastalığı önler. Günlük pastörize süt yada UHT tekniğiyle sterilize edilen uzun ömürlü, dayanıklı paket sütler kullanılmalıdır.

Bruselloz akut yada sinsi başlangıçlıdır. Düzensiz ateş, yorgunluk, iştahsızlık, kilo kaybı, başağrısı, özellikle geceleri yoğun terleme, vücutta yaygın kas ve eklem ağrılarıyla karakterizedir. İnsan brusellozu ciddi bir halk sağlığı sorunudur ve ülkemizde yaygın olarak görülen bir hastalıktır.


Konuyla ilgili aramalar: brusellozis nedir , malta humması nedir, malta humması hastalığı

.

Devamı Oku ...

Trişinellozis Hastalığı Nedir

Trişinellozis Hastalığı Nedir?
Trişinellozis:

Esas olarak enfekte domuz etlerinin çiğ yada az pişmiş olarak tüketilmesi sonucu bulaşır. İnsandan insana bulaşmaz. Hastalık etkilenen organlara bağlı olarak hafif bir formdan öldürücü bir tabloya kadar farklı klinik seyirler gösterebilir.

Her enfeksiyon hastalığında olduğu gibi asıl olan korunmadır. Etlerin az pişmiş yada çiğ olarak tüketilmemesi gerekir.

Konuyla ilgili aramalar: trişinellozis nedir , trişinellozis hastalığı hakkında

.

Devamı Oku ...

Tiroid ve Tiroid Hastalıkları

Tiroid ve Tiroid Hastalıkları

1. TİROİD VE TİROİD HASTALIKLARI
Tiroid, boynun alt bölümünde, treakeanın ön-yan bölümüne yapışık, iki lobu ve bunları birleştiren İstmus ile birlikte “H” harfi şeklinde, bağ dokusundan oluşan bir kapsülle çevrelenmiş endokrin bir organdır. Paratiroidler yan lobların arkasındadır.
1.1. Tiroid Glandının Yapısı
Tiroid glandı bir kas kadar serttir. Bu nedenle, doktor tarafından kolaylıkla elle muayene edilebilmektedir. Ağırlığı 20 g kadardır. Bazı durumlarda büyür ve normal ağırlığını aşar. Bu duruma guatr denir.
Tiroid glandı mikroskop altında incelendiğinde follikül denilen oluşumlardan meydana geldiği görülür. Folliküller, yuvarlak olup kenarları follikül hücrelerinden, ortaları ise jelatin tabiatında kolloid denen bir maddeden oluşur. Sentez edilen hormonlar kolloid içerisinde biriktirildiğinden bu madde tiroid hormonlarının deposunu oluşturur.
1.2. Tiroid Hormonları
Tiroid vücudun iç salgı yapan en büyük bezlerinden biridir. Tiroid hormonlarının yapımı için günde yaklaşık 100 mikrogram iyot alınması gerekmektedir. Tiroid hormonları kanda %99 oranında proteinlere bağlı olarak dolaşırlar.
Hücrelerdeki metabolizma, ısı ve enerji yapımını düzenleyen Tiroksin Hormonunun (T4) kandaki düzeyi, vücuda alınan iyot miktarı ve Tiroid Stimulan Hormon (TSH) ile ilişkilidir. TSH yetersizliği, tiroid hormon sentezini azaltırken, aynı zamanda atrofi olmasına ortam sağlar. Bu hormonun yapılabilmesi için tiroid bezinin diyetten elde edilen iyot maddesine gereksinimi vardır. TSH’nin yüksek düzeylerde olması ise tiroidde hücresel gelişme ve dolaşımı artırarak hiperplaziye (doku büyümesi) neden olur.
Triidotironin (T3) Hormonu’nun, tüm hücrelerdeki metabolik hızı düzenlemek, Vücut ısısını düzenlemek, kasların kuvvetlerini artırmak, kardiyak hız ve fonksiyonları düzenlemek, solunum hızını ayarlamak, eritrosit üretimini düzenlemek gibi görevleri vardır. Tirokalsitonin ise  gastrointestinal yoldan absorbe edilerek kalsiyum ve fosfor seviyesini düşürür.
Günlük kullanılmayan T3 ve T4 tiroid folliküllerinde depolanır. Organizmanın gereksimine göre TSH uyarımı ile serbest hale geçerek hücre metabolizmasını düzenlemede etkin rol alır.


Konuyla ilgili aramalar: tiroid nedir , guatr nedir , tiroid hastalığı , guatr hastalığı nedir


.

Devamı Oku ...