Reklam Alanı

4 Temmuz 2013 Perşembe

Grip Nedir İnfluenza Nedir Hakkinda

Grip Nedir? İnfluenza Nedir? Hakkinda
Grip - İnfluenza: Grip, ani olarak gelişen bir solunum sistemi infeksiyonudur. Hastalığın karakteristik belirtileri ani gelişen baş ağrısı, halsizlik, kas ağrısı ve ateş biçimindedir. Grip hastalığının etkeni "RNA" grubunun Ortomiksovirüs ailesinden "İnfluenza A", "İnfluenza B' ve "İnfluenza G" adlı virüslerdir. İnfluenza A virüsüyle oluşan grip genellikle kış aylarında salgınlar biçiminde ortaya çıkar, örneğin 1918 yılında dünyayı etkisi altına alan grip salgınında 20-40 milyon insan ölmüştür. İnfluenza B virüsü genellikle okul, kışla gibi toplu yaşanan yerlerde salgınlara yol açmakladır. İnfluenza C virüsünün yol açtığı griplere fazla rastlanmamaktadır.
İnfluenza virüsüyle bir kez karşılaşıldığında virüse karşı bağışıklık gelişir. Virüse karşı gelişen bağışıklık, onun sahip olduğu antijenlerden kaynaklanır. Ancak influenza virüsü, sahip olduğu antijenleri değiştirir. Farklı bir antijenik özelliğe sahip olan influenza virüsüyle karşılanan organizma, daha önce grip olmuş olsa bile yeniden hastalanabilir. Çünkü karşılaştığı farklı antijenli virüse karşı bağışıklığa sahip değildir, işte bu nedenle insanlar sık sık grip olabilirler. Virüs havadaki damlacıklar içinde solunum yollarına girer. Virüs vücuda girdikten 18-36 saat sonra grip belirtilerine neden olur. Bunlar halsizlik, ateş, titreme, yorgunluk, kas ağrısı ve baş ağrısıdır. Boğaz ağrısı, sırt ağrısı, aksırma, burun akıntısı, gözlerde yaşarma, konjunktivada kızarıklık, kuru bir öksürük, iştahsızlık gibi belirtiler de hastalığın seyri sırasında ortaya çıkarlar.
Hastalık ortalama olarak 7 gün sürer. Hastalık kendi kendisiyle sınırlı kaldığı yani komplikasyon yaratmadığı sürece tehlikeli değildir. Kendi normal seyrini tamamlayıp iyileşir. Gribin en sık yol açtığı komplikasyon pnömonidir (zatürree). Pnömoni ya virüse bağlıdır ya da grip nedeniyle zayıflayan organizmada akciğerlere yayılan bakterilere bağlıdır. Gelişebilecek olan diğer komplikasyonlar sinüzit ve orta kulak iltihabıdır. İnfluenza virüsünün yol açtığı önemli bir komplikasyon daha vardır. Buna "Reye" sendromu denir. Bu durumda beyinde ödem ve karaciğerde yağlanma görülür. Reye sendromuna diğer bazı virüs çeşitleri de yol açabilir. Hastalığın ölüm riski yüksektir. Hamile kadınlarda grip geliştiğinde düşük tehlikesi de artar. Hastalığın özel bir tedavi yöntemi yoktur. Kullanılan antibiyotiklerin ne hastalığı iyileştirdiği, ne de doğacak komplikasyonları kesinlikle önlediği söylenebilir. Antibiyotik tedavisine komplikasyon belirdiğinde başlamak daha doğrudur. Hastaların 3-7 günlük bir yatak istirahatinde bulunmalarında, B ve C vitamini ve Aspirin almalarında ve kendilerini üşütmemelerinde yarar vardır. Bunların dışındaki ilaç ve önlemlerin gereksiz harcamalara yol açmaktan başka etkileri yoktur. Bazı influenza tiplerine karşı aşılar geliştirilmiştir. Önleyici olarak bu aşılar kullanılabilir.

Konuyla ilgili aramalar: influenza aşısı , grip nedir? influenza nedir? grip hastalığı , grip aşısı , influenza ne demek ,

.

Devamı Oku ...

Pnömoni Zaturre Nedir Pnomoni hastaliginin onemi

Pnömoni (Zaturre) Nedir? Pnomoni hastaliginin onemi
Pnomoni nedir , bu hastalığın önemi hakkında bilgi veririmisiniz?

Kış mevsiminde artış gösteren Zatürre (Pnömoni) bir veya birkaç akciğer lobunun iltihaplanması şeklinde ortaya çıkan, daha çok küçük çocuklarda, ileri yaştakilerde ve kronik bir hastalığı bulunan kişilerde daha ağır seyreden ve bazen ölümle sonuçlanabilen ateşli bir hastalıktır. Bu hastalıkta akciğerlerde bulunan hava kesecikleri iltihabi bir sıvıyla dolar. Akciğerlerin görevi olan oksijen alış veriş fonksiyonu bozulur ve bu nedenle kanda oksijen düzeyi azalır.

İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm ölüm nedenleri sıralamasında  6. sıraya oturmakta, infeksiyona bağlı ikincil ölümler arasında ise ilk sırayı almaktadır.


Dünyada ve Türkiyede her yıl kaç kişi bu hastalığa yakalanıyor ve pnomoni nedeniyle hayatını kaybediyor? Hastalığın görülme oranı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dünya sağlık örgütü'nün verilerine göre dünyada her yıl her 1000 kişiden 10-15’i Zatürre’ye yakalanmaktadır. ABD'de yılda 4 milyon kişide toplum kökenli  pnomoni oluştuğu ve bunların 1/5'nin de hastaneye yatırılarak tedavi edildiği bilinmektedir. Ayaktan tedavi edilen hastalarda mortalite oranı %1-5 arasında iken hastane tedavisi, özellikle de yoğun bakım gerektiren hastalarda mortalite birdenbire artmakta
%25'e ulaşmaktadır.
Türkiye’de ise kayıtlı olarak yaklaşık 90.000 Zatürre vakası görülmekte ve 2500 civarında kişi hayatını kaybetmektedir.


Hastalığın en önemli belirtileri ve bu hastalığa yol açan nedenler nelerdir?


          Yüksek ateş,
          Titreme,
          Sarı veya yeşil renkte balgam çıkarma,
          Pas renginde olan koyu kırmızımsı kıvamlı balgam,
          Göğüs ağrısı,
          Kuru ve hırıltılı öksürük,
          Soluk alındığı zaman sırta çivi batırılıyormuş gibi ağrı hissi,
          Şiddetli baş ağrısı,
          Şiddetli bir titremenin ardından ateş yükselmesi,
          Şuur kaybı,
          Yorgunluk,
          Önde meme bölgesi ve arkada ise kürek kemiğinin ucunda duyulan ağrı,
          Solunum hareketleri ve öksürüğe bağlı olarak şiddetlenen göğüs ağrısı,
          Kas ağrısı,
          İştah azalması,
          Dalgınlık,
          Algılama bozuklukları,
          Dudaklarda oluşan uçuklar,
          Halsizlik,
          Aşırı susama,
          Hızlı solunum,
          Bayılacak gibi olma,
          Baş dönmesi,
          Yüzde şişme,
          Boğaz ağrısı,
          Yan ağrısı,
          Kuru ve beyaz dil,
          Dudaklarda mavileşme,
          Miktarı azalmış ve bekletildiğinde açık renk tortu bırakan idrar,
          Koma


Pnomoniye hazırlayıcı faktörler;

Solunum yolları mekanik savunma barajının bozulması. Öksürük refleksi, yutma refleksi, glottis fonksiyonu ve mukosilier aktivite bozukluğu . Bronş sekresyonunun dışarı atılması engellenir ve artmış sekresyonda bakteriler kolayca ürerler.

Oluşmakta olan endobronşial tümörün bronşu tam veya parsiyel tıkamasıyla, tıkanmanın distalinde mukoseroz salgı birikir, drenaj bozulur ve bakteriler kolayca ürerler. Obstriktif pnomonitis.

Üst solunum yollarında kronik süpürasyonların bulunması. Diş eti pyoresi, kronik tonsillit ve sinüzitis.


Akciğer parankiminin ödemli olması. Kalp ve böbrek yetmezliği.

Sık geçirilen viral infeksiyonlar. Viruslar bronş mukoza sıkılığında değişiklik, mukosilier transportta  azalma ve yetersiz fogositoza yol açarlar.


Organizmanın spesifik ya da nonspesifik direncinin kırılması.










Pnomoninin özellikle tehdit oluşturduğu risk grupları varmıdır, hastalık sıklıkla kimlerde görülür?

-       Alkol,
-       Uyuşturucu maddeler,
-       Sigara,
-       Kötü hayat şartları,
-       Yetersiz beslenme,
-       Huzurevinde yaşama
-       Ağır geçen grip hastalığı,
-       65 yaş üstü olmak,
-       Kreş çocuğu ile temas
-       Yakın zamanda konaklamalı seyahat, otel, ofis ortamında kalma
-       Ev su tesisatında değişiklik
-       Aspirasyon şüphesi,
-       Kişide bulunan hastalıklar;
o   Kardiyopulmoner hastalık
o   Diyabet,
o   Neoplastik hastalık,
o   Karaciğer Hastalığı,
o   Serebrovasküler Hastalık,
o   Splenektomi,
o   Kortikosteroid tedavisi
o   Fronkül, karbonkül, endokardit gibi diğer infeksiyon odağının varlığı
o   Periodontal hastalık, kötü ağız hijyeni
o   Hava yolu tıkanması
o   Kronik Böbrek Yetmezliği,





Tedavide neler yapılır?

          Antibiyotikler,
          Yatak istirahati,
          Ateş düşürücüler,
          Öksürük kesici ilaçlar,
          Oksijen alınması,
          Su kaybını karşılayacak ölçüde sıvı alınması,
          Bol vitaminli ve yüksek kalorili diyet.




Pnomoni bulaşıcı bir hastalıkmıdır ve bu hastalıktan aşı ile korunmak mümkünmüdür?

Zatürre’ye neden olan mikroplar kişiden kişiye, bir iki metrelik mesafelerden yakın temas sonucu bulaşırlar. Hastalığın sağlıklı kişilere bulaşması, öksürük, aksırık ya da hasta kişilerin konuşması sırasında havaya yayılan damlacıkların doğrudan solunması yoluyla gerçekleşir.

Korunma için yapmamız gerekenler;

-       Temizliğe dikkat etmek,
-       Aşı yaptırmak,
-       Sigara içmemek,
-       Alkolden kaçınmak,
-       Vitamin ve mineralleri düzenli almak,
-       Altta yatan medikal durumları kontrol etmek,
-       Zararlı alışkanlıklardan uzak kalarak düzenli bir hayat yaşamak,
-       İyi beslenmesini sağlamak,
-       İmmün sistemi güçlendirmek,
-       İnflüenza epidemilerinde kalabalıktan uzaklaşmak
-       Aspirasyona neden olan risk faktörlerini azaltmak
-       Yüksek riskli gruplarda amantadine veya rimantidine ile inflüenza A koruması
-       Yıllık inflüenza aşıları,
-       Pnömokok aşıları,



Pnomoni aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır?

- Streptococcus pneumoniae yetişkinlerde en sık pnömoni etkenidir.
- Genel mortalite %5-10, yaşlılarda %30-45 arasındadır.
- Splenektomi sonrası şahıslarda ciddi pnömoni mortalitesi %50 bildirilmiştir.
- Yaşı 65 üzerinde olan şahıslarda riskli kabul edilmiştir.
- Pnömokok aşısı 1977’de lisans almış ve 1983’de yeniden formüle edilmiştir.
23 pnömokok tipin kapsüler polisakkaritlerini içerir ve tüm pnömokok infeksiyonlarının %90’ını kapsar.
- Aşılamayı takiben sağlıklı bireylerde antijene karşı 2-3 kat antikor cevabı gelişir ve 7-10 yıla dek bu antikorlar bulunabilir.
- Yaşlı,diabetik, KOAH’lı ve alkol bağımlılarında normalden daha düşük antikor titreleri bulunmuştur.
- Lösemi,lenfoma,MM ve HIV’li hastalarda suboptimal antikor cevabı vardır.

ABD ------- Aşının genel etkinliği %57
- Aşının koruyuculuğu :
    Diyabetlilerde %84
    Koroner kalb hastalarında %73,
    Kronik pulmoner hastalıklarda %65
    65 yaş üzeri immünitesi iyi şahıslarda %65
- Aşı etkinliğinin 5 yıldan uzun olduğu bilidirilmiştir.
Ekonomik profil henüz net değildir.

SONUÇ
1) Pnömokok aşısı komplike olmayan pnömokoksik pnömoniyi önlemede daha etkindir.
2) Aşı, bağışıklığı baskılanmış ve kronik hastalığı nedeniyle immün sisteminde zayıflık olanlarda etkili değildir.




Pnömokok aşısı yapılması önerilen kişiler
•65 yaş ve üzeri

•KOAH, bronşektazi, pnömonektomi

•Kronik kardiyovasküler hastalıklar

•Diabetes mellitus

•Kronik alkolizm

•Siroz

•Dalak disfonksiyonu veya splenektomi

•Lenfoma veya multiple myelom

•Kronik böbrek yetmezliği, nefrotik sendrom

•Transplantasyon
•HIV infeksiyonlu olgular
•Beyin-omurilik sıvısı kaçağı olanlar
•Pnömokok hastalığı veya komplikasyonu riskinin artmış olduğu
 şartlarda yaşayanlar 

.

Devamı Oku ...

inflüenza grip aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır

inflüenza - grip aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır
İnflüenza- grip aşısı nedir ve kimlere uygulanmalıdır?

- İnfluenza A ve B tipi  vardır.
- Yaygın olarak hastalık yapan A tipidir.
- A  tipi virüsler Hemaglütinin (H1,H2,H3) ve Nöraminidaz (N1,N2) yüzey antijenini taşırlar .
- Aşı, iki suş A  ve  B virüsünü içerir.
- Tüm virüs, subvirion ve saflaştırılmış yüzey antijenli
    ( split ) aşılar vardır.
- Aşıdan 1 yıl sonra antikor titreleri düştüğünden yıllık koruma önerilmektedir.


- 1950’li yıllarda aşının etkinliği %70,
- Son yıllarda 5210 sağlıklıda yapılan  bir çalışmada etkinlik %75 bulunmuştur.
- 18-64 yaş arasında sağlıklı bireylerde yapılan çalışmalarda aşının; üst solunum sistemi infeksiyonlarını azalttığı, hastalıktan dolayı işe gidememeyi azalttığı gösterilmiştir.
- Yaşlılarda aşının etkinliği ile ilgili bazı şüpheler vardır.
- Aşı yaşlılarda pnömoni gelişmesi, hastaneye yatma sıklığında  ve ölümlerde azalma sağlamıştır.


- Nicol ve arkadaşlarının çalışmasında;
    65 yaş üzerinde şahıslarda pnömonilerde belirgin bir azalma ve hastaneye yatma sıklığında düşme saptanmıştır. Kardiyopulmoner hastalığı, diyabetes mellitusu olanlarda mortalitenin %50 azaldığı gösterilmiştir.
- Meta-analiz sonucunda;
    Üst solunum yolu hastalığı %55,
    Pnömoni %54,
    Hastaneye yatış %49 ve ölümler %70 azalmıştır.
- Aşı ekonomik bulunmuştur.



Grip aşısı yapılması önerilen kişiler

•65 yaş ve üzeri
•Kronik pulmoner hastalık (KOAH, bronşektazi, bronş astması)
•Kronik kardiovasküler hastalık
•Diyabetes mellitus, böbrek fonksiyon bozukluğu, çeşitli hemoglobinopatileri
 olan ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler
•Yüksek riskli hastalarla karşılaşma olasılığı olan hekim, hemşire ve yardımcı
 sağlık personeli
•Grip yönünden riskli şahıslarla birlikte yaşayanlar
•Güvenlik görevlileri, itfaiyeciler gibi toplum hizmeti veren kişiler
•Grip geçirdiklerinde ciddi komplikasyon gelişme olasılığı olan ve tıbbi
 sorunları olan gebeler
•2-3. trimestrde grip geçirme riski olan gebeler

Not: Trivalan grip aşısı, eylül, ekim ve en geç kasım aylarında her yıl deltoid kas içine uygulanmalıdır.

Yumurta allerjisi olanlara yapılmamalıdır.



.

Devamı Oku ...

Şap Hastalığı

Şap Hastalığı
Şap Hastalığı: Şap hastalığı koyun, keçi, domuz, sığır gibi çift tırnaklı hayvanların bulaşıcı bir hastalığıdır. Hastalığın etkeni RNA grubunun "Pikornavirüs" ailesinden "Rinovirüs" adlı virüslerdir. Virüsü taşıyan hayvanlarla birarada bulunan ya da virüsü taşıyan etleri, besinleri yiyen insanlarda da şap hastalığı gelişebilir. Hastalık insana çok ender bulaşır. 2-18 günlük bir kuluçka devrinden sonra ateş, tükürük salgısının artması, ağız, dudaklar, dil, yutak, ayak tabanı, el ayası gibi bölgelerde vezikül denilen içi sıvıyla dolu küçük baloncuklar belirir. Bunlar iz bırakmadan bir haftada kendiliklerinden iyileşirler.


.

Devamı Oku ...

Sitomegalik İnklüzyon Hastalığı

Sitomegalik İnklüzyon Hastalığı
Sitomegalik İnklüzyon Hastalığı: Sitomegalik inklüzyon hastalığı insanoğlunun doğumundan ölümüne dek geçen yaşamının herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir. Hastalığın etkeni DNA grubunun "Herpesvirüs" ailesinden "Sitomegalovirüs" adlı bir virüstür. Virüs genellikle çocukluk çağlarında alınır. Virüs düşüğe, erken doğuma, düşük kilolu ya da ölü çocuk doğumlarına yol açabilmektedir. Hastalık genellikle vücuda yayılır ve ölümlere yol açar.
Tükürük bezi, akciğer, pankreas, karaciğer, böbrek, iç salgı bezleri ve beyin gibi çeşitli organ ve dokular mikroskobik incelemeye tutulduklarında içinde "İnklüzyon" denilen tanecikler bulunan anormal hücrelere rastlanır. Bu hücreler parçalandıklarında bulundukları bölge ve dokuda iltihabi bir tepkiye yol açarlar. Hastalık belli birkaç organda sınırlı kalabileceği gibi tüm vücuda da yayılabilir. Pnömoni ve sindirim kanalı ülserlerinin gelişmesi, hastalığın bölgesel kaldığı durumlarda sık karşılaşılan bozukluklardır Hastalık çocukluk çağında ortaya çıktığında şu belirti ve bulgulara yol açabilir: Karaciğer ve dalak büyümesi, deride kanama odakları, trombosit azlığı (trombositopeni), mikrosefali (kafanın normalden küçük oluşu), beyin kanamaları, beyin içinde kireçlenme odakları, havale nöbetleri, morarma, körlük, zeka gerilikleri, felçler. Hastalığın bilinen etkili ve özel tedavisi yoktur. Kortizonlu ilaçların, kan değiştirmenin, IgG verilmesinin bazı yararlar sağladığı bildirilmektedir.


.

Devamı Oku ...

Kuduz Hastalığı

Kuduz Hastalığı
Kuduz Hastalığı: Kuduz, merkezi sinir sisteminde ve özellikle beyinde RNA' lı virüsler grubundan bir Rabdovirüs (Lyssavirüs) ile oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Kuduz bütün memeli hayvanlarda gelişebilen bir hastalıktır. En sık rastlanan bulaşma biçimi, hasta hayvanların birbirlerini ya da insanları ısırmalarıyla tükürük salgısındaki virüslerin ısırılan hayvan ya da insana buluşmasıdır. Burada kuduz hastalığına yakalanan insanların salyaları ile temasla da hastalığın bulaşabileceğini anımsatmakta yarar görüyoruz. Hastalığın bir başka bulaşma biçimi de hastadan saçılan tükürük damlacıkların havadan diğer insanlara yada besin maddelerine ulaşmasıdır. Bu besin maddelerini yiyen kişide de kuduz gelişebilir. Virüs konak organizmada, sinir dokusunda, bazen de kanında bulunur.
Hastalığın oluşum biçimi şöyledir; insan, kuduzlu bir köpek tarafından ısırıldığında köpeğin tükürük bezlerinde ve dolayısıyla da salyasında bulunan kuduz virüsü ısırık yarasına bulaşır Böylece insan kuduz virüsünü almış olur. Virüs, ısırık bölgesinde yaklaşık 96 saat (4 gün) kalıp, çoğalır. Özellikle duyu sinir iplikçikleriyle merkezi sinir sistemine taşınan virüsler buradan beynin gri maddesindeki sinir hücreleri içinde çoğalmaya başlarlar. Virüsler daha sonra otonom sinir sisteminin sinir liflerine geçip, bunların içinde yol alarak bütün vücuda yayılırlar. Tükürük bezleri, böbrekler, böbreküstü bezi, akciğerler, karaciğer, kaslar, deri, kalp ve öteki pek çok organ doku bu yayılma mekanizmasıyla virüsler tarafından sarılırlar. Kuduz virüsü beyne ulaştığında beyin iltihaplanmasına, yani “ansefalit”e yol acar. Kuduz virüsünün vücuda girmesinden sonra kuduz hastalığının belirtilerinin ortaya çıkmasına dek geçen ve "Kuluçka devri" denilen süre, 10 günden 1-2 yıla değin uzayabilir. Kuluçka devrinin uzunluğu vücuda giren virüslerin sayısına, hastanın direncine ve ısırık yarasının merkezi sinir sisteminden olan uzaklığına göre değişmektedir. Örneğin merkezi sinir sistemine uzak bir bölgede ve az sayıdaki virüsün bulaşması ve hastanın direncinin de fazla olduğu dıırumlarda kuluçka devri uzamaktadır. Ortalama 1-2 aydır. Hastalık, belirtileri bakımından üç döneme ayrılarak incelenebilir. İlk dönem özgün belirtileri olmayan dönemdir. Buna "Nonspesifik prodrom" dönem diyebiliriz. İkinci dönemde ansefalit belirtieri gelişmektedir. Bu dönemin belirtileri de kuduza özgün değildir. Diğer virüslerle gelişen ansefalitlerde de aynı belirtilere rastlanır. Üçüncü dönem asıl özgün kuduz belirtilerinin ortaya çıktığı dönemdir. Bu dönemleri ayrı ayrı tanıyalım.
Nonspesifik prodrom dönemde ateş yükselmesi, baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, kuru öksürük, boğaz ağrısı gibi belirtiler gelişir. Bu dönem yaklaşık 14 gün sürer. Isırık bölgesinde duyu kusurları gelişir. İkinci dönemde ansefalit belirtileri ön plana çıkar. Kas spazmları, bilinç bozuklukları, taşkınlıklar, hayal görme, küçük alanları tutan felçler, duygu kusurları, ışıktan, sesten rahatsız olma, ateş yükselmesi, göz bebeklerinde genişleme, aşırı tükürük, ter ve gözyaşı salgılanması, Babinski belirtisinin olumlu çıkması, derin tendon reflekslerinin artmış olması, ses kısılması veya ses çıkartmama (ses tellerinin felcine bağlı) gibi belirtiler gelişebilir Hastadaki bilinç bulanıklıkları ataklar biçiminde gelişir. Ataklar dışında bilinç tümümle normaldir. Hastalık ilerledikçe ataklar sıklaşır.

Hastalığın üçüncü ve son döneminde gelişen belirtiler kuduza özgündür. Bu belirtiler beyin sapındaki bozukluklardan kaynaklanır. İkinci dönenden hemen sonra bu dönemin belirtileri gelişir. Beyin sapındaki kafa sinirlerinin etkilenmesi, özgün belirtilerin oluşmasına yol açar. Yüz felci, çift görme (diplopi), çiğneme bozuklukları, yutma bozuklukları bu belirtilerdendir. Aşırı salya salgılama ve yutma güçlüğünün bir arada bulunmasıyla kuduza özgü bir belirti olan ağzın köpüklü görünümü ortaya çıkar. Yutma kaslarında gelişen ağrılı spazmlar ve daha sonra bu kaslarda gelişen felçler nedeniyle, hasta su içmeyi reddeder. Bu da kuduza özgü bir belirtidir. Kuduz hastası için kullanılan "Kuduz hastası sudan korkar" deyimi işte bu mekanizmadan kaynaklanmaktadır. Hastaların su içmekten kaçınmalarına ya da suyu reddetmelerine "hidrofobi" (su korkusu) denir. Bundan bir süre sonra hasta komaya girer. Beyindeki solunum merkezlerinin hasara uğramasıyla hasta solunum işlevlerini yürütemez duruma gelir ve soluk alamama nedeniyle ölümle son bulur. Kuduz belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra hastalar 4-20 gün yaşarlar. Yani yukarıda anlattığımız belirtiler 4-20 günlük bir süre içine sığmaktadır.
Tedavinin iki amacı vardır. Bunlardan ilki. ısırık bölgesindeki yaranın tedavi edilerek vücuda virüslerin sayısını olabildiğince azaltmaktır. İkincisi ise vücuttan uzaklaştırılamayan virüslerin etkinliklerinin önlenmesi amacıyla hastaya antikorlar aracılığıyla direnç kazandırılmasıdır. Isırık yarası bol sabunlu suyla iyice yıkanmalıdır. Daha sonra yara temiz suyla da iyice yıkanır. Bundan sonra yara "Zefiran" ya da "Cotavlon" ile iyice temizlenir. Daha sonra da yara çevresine kuduz virüsüne karsı hazırlanmış bağışık at veya insandan sağlanan hiperimmün kuduz serumu zerkedilir. Yara temizliğini izleyerek yapılan bu pasif bağışıklama arıtılmış kuduz immunglobulim (Ig) ile de yapılabilir. İmmunglobulin hem daha etkili olmakta, hem de allerji açısından daha az tehlikeli bulunmaktadır.
Bir insanı herhangi bir hayvan ısırır ya da yaralarsa hayvan sağ olarak yakalanmalıdır. Tehlikeli hayvanlar ölü olarak yakalanabilirler. Kuduz şüpheli hayvan ayrı bir yere konularak 10-15 gün gözlenir. Eğer hayvan kuduzsa bu süre içinde klinik belirtiler gelişip hayvan 5-6 günde ölür. Kuşkusuz bu süre boyunca ısırılan kişi klasik kuduz tedavisine alınır. Eğer hayvan bu süre içinde ölmüşse kuduz olasılığı çok yüksektir. Hayvanın sinir hücrelerinde kuduz hastalığına özgü bir bulgu olan "Negri" cisimleri görülürse teşhis kesinleşir.

Her Türlü Isırılma Olaylarında Kesinlikle Bir Hastaneye Ya Da Bir Kuduz Hastanesine Başvurunuz .


.

Devamı Oku ...

Sarıhumma Hastalığı

Sarıhumma Hastalığı
Sarıhumma: Sarıhumma, RNA grubunun, "Togovirüs" ailesinden "Flavirüs" adlı virüs tarafından oluşan ve bazı sivrisinekler aracılığıyla insana bulaşan kısa süreli bir bulaşıcı hastalıktır. Hastalık bir kez geçirildikten sonra yaşam boyu bağışıklık bırakır. Hastalığın kuluçka devri yaklaşık 3-6 gündür. Kuluçka devrinin sonunda klinik belirtiler ortaya çıkar. Ateş, titreme, baş ve sırt ağrısı, yüzde kızarıklık ve şişlik, bulantı, kusma, midede kanama ve. buna bağlı olarak hematomez-melena gibi belirtiler gelişebilir. Ağır vakalarda karaciğer, böbrek ve dolaşım bozukluğuna bağlı olarak sarılık-kanama odakları-albuminüri gibi klasik bir üçlü bozukluk da gelişir. Hastalık %20 oranında ölümle sonuçlanır. Hastalığın ilk 10 gününü atlatan hastalarda ölüm riski çok azalır. Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. İyileşme kısa sürede ve kendiliğinden olur. Korunma amacıyla canlı virüsle hazırlanan aşıdan yararlanılır.


.

Devamı Oku ...