Reklam Alanı

17 Mart 2013 Pazar

Bebek maması alırken dikkat

Bebek maması alırken dikkat!

Bebek maması alırken dikkat
Bebek maması alırken dikkat

BPA bebek mamalarının teneke ve plastik kutularının kaplandığı son derece zararlı bir madde. TEB, BPA ile kaplanılan bebek maması teneke kutularının tehlikeli sonuçlar doğuracağına karşı uyardı

Bebek mamaları başta olmak üzere tüm ürünlerde, teneke ve plastik kutuların dayanıklılığını artırmak için kullanılan Bisfenol A (BPA) maddesi içermeyenlerin tercih edilmesi gerektiği bildirildi. Türk Eczacıları Birliği (TEB) Merkez Konseyi’nce yapılan yazılı açıklamada, bebek mamalarının koyulduğu teneke kutuların BPA ile kaplanmasının son derece tehlikeli sonuçlar doğurabileceği belirtildi.

YASAĞA UYMAYANLAR CEZALANDIRILACAK

Özellikle bebeklerin kullandıkları ürünler ile gıdayla temas eden bütün plastik ve benzeri ürünlerde BPA kullanılmasının yasaklandığı anımsatılan açıklamada, bu konuda denetimlerin en üst düzeyde tutularak yasağa uymayanların ağır biçimde cezalandırmaları istendi. Plastik maddelerin ve teneke kutuların dayanıklılığını artırmak için kullanılan ve yüzeyini kayganlaştıran polikarbon olan BPA maddesinin özellikle sinir sistemi üzerinde etkileri bulunduğu anlatılan açıklamada, şunlar kaydedildi: "Sadece biberon, emzik ve mama kutularında bulunmayan BPA aynı zamanda, damacana gibi içecek ve gıdalarımızın temas ettiği hemen her şeyde bulunuyor. Söz konusu maddenin özellikle sıcak yiyecekler ve içecekler ile temasa geçtiğinde daha da tehlikeli hale geldiğini hatırlatmak isteriz.

'BPA İÇERMEZ' YAZISINA BAKIN
Halk ve çevre sağlığına zararlı sonuçları olan bu maddeyi içeren tüm ürünlerin kullanımının yasaklanması kararlarının uygulanması ve denetiminin sağlanması için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nı harekete geçmeye, basın mensuplarını da konunun takipçisi olmaya çağırıyoruz.

Halkımızı da BPA’lı ürün kullanmamaları ve ambalajların üzerinde 'BPA free’, ’BPA 0’ ya da ’BPA içermez’ yazıyor olmasına dikkat etmeleri yönünde uyarıyoruz." Açıklamada, daha ucuz ve çok üretim adına halk sağlığını tehdit eden, ekolojik dengeye zarar veren her türlü uygulamanın durdurulması için, TEB’in her zaman üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceği belirtildi. POSTA


.

Devamı Oku ...

Kışın formunuzu korumak için neler yapmanız gerekiyor

Kışın formunuzu korumak için neler yapmanız gerekiyor?

Kışın da formunuzu koruyun!

Kışın da formunuzu koruyun!

Kış aylarında günlerin kısalması ve gecelerin uzaması ile gece beslenmesi önemli bir boyut kazanıyor. Peki kışın formumuzu korumak için neler yapmamız gerekiyor? 

İşte size Uzman Diyetisyen Nil Şahin Gürhan'dan küçük ipuçları...

Kışın hayatımızın düzenli olması kilo vermemizi ve sağlıklı kilomuzu korumamızı kolaylaştırırken, hareketin azalması ve gecelerin uzaması ile birlikte yemek yemeye ayrılan sürenin artması da kilo almamızı kolaylaştırabilir.  

Uzun kış gecelerinde evde televizyon karşısında geçirdiğimiz saatlerde bir şeyler yeme ihtiyacı dayanılmaz bir istek oluşturabilir. Bu durumda tamamen kendimizi kısıtlayıp saat 6’ dan veya 7’den sonra bir şey yemem diyerek, sınırlı, sıkıntılı ve keyifsiz bir gece geçirebileceğimiz gibi tamamen işi oluruna bırakıp ne istersek onu yiyerek de özgür; ama suçlu bir gece de geçirebiliriz.

Bu iki uç arasında bir biri ardına kış günleri, geceleri gelir, geçer… Yaz geldiğinde bir de bakmışız durum perişan. Kışın kıyafetler altında sakladığımız kilolar su yüzüne çıkmış, göz önüne serilmiştir.

YAĞ DEPOLAMAK KOLAYLAŞIYOR

Yazın iyi gelmesi, kışın sağlıklı ve huzurlu geçmesi için beslenmemizi çok iyi yönetmeliyiz. Hem yemek yemekten keyif almalı hem de vücudumuz sağlıklı tutmalıyız. Damak tadımıza da sağlığımıza da hitap edecek şekilde beslenmeliyiz.

“Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur”  atasözümüz misali beslenmemizde de gecenin rengi sabah ve gündüz ki beslenme şeklimizden belli olur. Eğer günü çok yoğun ve hiçbir şey yemeden veya kontrolsüz atıştırmalarla geçirdiysek, akşam ve gecenin ilerleyen saatlerinde açlığımızı ve yorgunluğumuzu gidermek için var gücümüzle ve iştahımızla hızlı bir şekilde yemek yiyip enerji dopingi beklentisine girebiliriz. Ve yedikçe yağ depolarına yeni rezervler ilave ederiz. Kilo almak kaçınılmaz olur.  

Geceyi aklı başında bir beslenme sistemi ile geçirmek için bütün günü iyi geçirmeliyiz.
-    Sabah uyanınca 1 saat içinde enerji alarak güne başlamalıyız.
-    Sabah kahvaltıdan önce 1 su bardağı kadar ılık su içmek arkasından bir miktar daha soğuk su içmek sindirim sistemimizin düzgün çalışmasını sağlar. Sindirim sisteminin düzgün çalışması da kilo kontrolünü kolaylaştırdığı gibi sağlığımızı da korur.
-    Sabah kahvaltısında karbonhidrat, protein, yağ açısından dengeli bir menü oluşturmalıyız. Sabahtan itibaren tek yönlü beslenme iştah kontrolünü zorlaştırdığı gibi metabolizma hızımızı da düşürür. Kilo almamızı kolaylaştırır.
-    Gün içinde sabah, öğlen, akşam 3 öğün beslenmeliyiz. Ve ana öğünlerimizde et grubu, ekmek grubu,  süt-yoğurt grubu ve sebze grubu yiyeceklerden mutlaka olmalı. Yemeklerde çiğ sebze ve salata tüketmeyi ihmal etmemeliyiz. Salatalara zeytinyağı ilave etmekten kaçınmamalıyız. Yemekten sonra yemeğin üzerine tatlı ihtiyacını karşılamak, damak tadımızı tatlandırmak ve ayrıca yemeğin besin değerini arttırmak için taze meyve yemeliyiz. 
-    Sabah, öğlen ve akşam yemek aralarında küçük atıştırmalar yapmak gece iştahınızın aşırı olmasını engeller. Bu atıştırmalara örnek; süt, ayran, ceviz, badem, fındık, peynir ekmek gibi alternatifler olabilir. Böylece kan şeker dengesini, iştahınızı ve metabolizma hızınızı sağlam tutmuş olursunuz.
-    Gece evinizde artık dinlenme saatleri başladığında bol suyunuz yanınızda olmalı ve yudum yudum keyifle su içmeye özen göstermelisiniz.
-    Gece atıştırmalarında da her zaman olduğu gibi yavaş yemeye ve lezzete odaklanmaya dikkat etmelisiniz.
-    Akşam yemekten sonra karbonhidrat, protein, yağ açısından dengeli atıştırmalar yapmalısınız. Tek yönlü ve aynı yiyecek grubundan bol miktarda tüketmekten kaçınmalısınız. 

Gece atıştırmaları örnekleri

-    Peynir + tam tahıl ekmeği + maydanoz+ domates + taze meyve
-    Fındık + taze meyve
-    Ceviz  + taze meyve
-    Leblebi + ceviz + taze meyve
-    Ceviz + kuru meyve + taze meyve
-    Badem + taze meyve + kuru meyve
-    Süt + yulaf ezmesi + meyve
-    Süt + yulaf ezmesi + ceviz + meyve
-    Yoğurt + maydanoz + leblebi  + meyve
-    Ayran + leblebi + meyve

- Salata ve çiğ sebze enerji değeri yok denecek kadar az olan yiyecek grubudur. Geceleri havuç, göbek, turp vb. sebzeleri çiğ olarak yemek iştah kontrolüne destek sağlamanın yanında, metabolizma hızınızı da yükselmeye katkı sağlar, bağışıklık sisteminizi güçlendirir.  Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Kış depresyonu ve belirtileri

Kış depresyonu ve belirtileri

Kış havası depresyona sokuyor

Kış mevsiminin insanlar üzerinde hem fiziksel hem de psikolojik etki yaptığını söyleyen uzmanlar uyarıyor: 

"Kendinizi isteksiz ve huzursuz hissediyorsanız depresyona girmiş olabilirsiniz"

İsteksizlik, huzursuzluk, bıkkınlık şeklinde kendini gösteren ve kış depresyonu olarak adlandırılan klinik hal genellikle kış aylarında başlayıp ilkbahara kadar en şiddetli seviyesine ulaşıyor.

Psikolog Ayşe Yanık Knudsen “Kış depresyonu tanısının konulabilmesi için depresyon belirtilerinin en az iki kış üst üste ve başka sebebe bağlı olmadan görülmesi gerekir” diyor.

KIŞ DEPRESYONU BU BELİRTİLERLE BAŞLIYOR
Havaların erken kararması, soğuk hava etkisi ve dış mekan aktivitelerinin azalmasıyla kişi iç dünyasına çekiliyor.
Sürekli karamsarlık, enerji yokluğu, durgunluk, aşırı yorgunluk hissi, mutsuzluk, ümitsizlik, isteksizlik, baş ağrısı, ağlama isteği görülürken, kendine dikkat etmeme, kişisel temizliğine önem vermeme, dağınıklık, uykusuzluk ya da tam aksine aşırı uyku, iştah değişiklikleri, şekerli ve nişastalı besinlere düşkünlük artıyor. Okula veya işe gitmeme isteği, konsantrasyon eksikliği, performans düşüklüğü, fiziksel hareketlerde azalma ve tembellik kış depresyonunun diğer belirtileri arasında.

KAYGI VE PANİK ATAK GELİŞEBİLİR
Aşırı iştah artışına da dikkat çeken Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, kış depresyonuna girenlerde aşırı kaygılı ruh hali ve panik atak krizleri ortaya çıkabildiğini söylüyor:

“Bu nöbet öylesine yoğun korku ve rahatsızlık duygusu yaşatır ki kişi, kötü bir şey olacağını, sonunun geldiğini veya öleceğini zanneder. Bu korku fırtınasını yaşayan insan, doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma, uzaklaşma davranışı gösterir. Psikolojik değişikliler, sosyal yaşamdan, aile ortamından uzaklaşma, içe kapanma ve aile bireyleriyle tartışmaya girme gibi durumlar görülebilir.”

ÇARE GÜNEŞ IŞIĞINDA
Knudsen’e göre, depresyon; aile, iş ve akademik hayatı ciddi derecede etkilemeye başlamışsa, bir uzmana görünme vakti gelmiştir: “Güneşe duyulan özlemle ortaya çıkan kış depresyonundan kurtulmak için en etkili yöntem güneş ışığıdır. Bu nedenle fırsat buldukça açık havada zaman geçirebilirsiniz. Sabahları yapacağınız yarım saatlik yürüyüşler hem fiziksel hem de psikolojik olarak sizi rahatlatacaktır. Evinize ve ofisinize mümkün olduğunca bol güneş ışığı girmesini sağlayın, perdelerinizi gün içinde açık bırakın. Odanızı havalandırmanız oksijen almanızı sağlar.

ENDİŞEYE EGZERSİZ FRENİ
Haftada 3-4 gün egzersiz yapın. Böylelikle hem kendinizi daha dinç hissedecek hem de gece daha rahat uykuya dalacaksınız. Egzersiz alışkanlığı endişeyi azaltır, zihni açar ve kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olur. Sürekli oturmak zorunda olduğunuz bir işte çalışıyorsanız molalarınızda dolaşmaya ve hareket etmeye çalışın.
Kendinizle baş başa kaldığınız zamanlarda sıkılıp farklı düşüncelere dalabilirsiniz. Bu nedenle sosyal aktivitelerinizi ihmal etmeyin, kışın tatile gidebilirsiniz. Arkadaşlarınızla bir araya gelerek hoş vakitler geçirebilirsiniz. Sinemaya gidebilir veya evde olduğunuz zamanlarda özellikle komedi dizileri ve filmleri izleyebilirsiniz.”

BESLENMENİZE DİKKAT EDİN
Sağlıksız besinlerden ve hazır yemeklerden uzak durmayı, her gün meyve ve sebze tüketmeyi öneren Knudsen’in beslenme ile ilgili diğer tavsiyeleri ise şöyle:

“Kafein ve alkol tüketimine dikkat edin. Öğünlerinizde salata olmasına özen gösterin. Kışın su içmek zor olsa da günde en az 1,5-2 litre su içmeye çalışın. Protein bağışıklık sisteminin en güçlü kaynaklarındandır, protein içerikli gıdaları ihmal etmeyin. Şeker tüketimine dikkat edin, kontrolsüzce yiyeceğiniz şekerli gıdalar kilo almanıza neden olarak depresyon sürecini tetikleyebilir. Şeker ve kafein etkileri geçtikten sonra da kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz. Şeker, insülin seviyesinde ani değişiklik yaratır. Sorunlarınızla başa çıkamadığınız durumlarda uzmandan destek almayı unutmayın.” POSTA


.

Devamı Oku ...

Yanlış bağlanan kravatlar hangi rahatsızlıklara neden oluyor

Yanlış bağlanan kravatlar hangi rahatsızlıklara neden oluyor?

Kravat takan erkekler dikkat!

Kravat takan erkekler dikkat!

İş hayatında takım elbise ve kravat zorunluluğu olan erkekler farkında olmadan ciddi bir tehlike altında...

Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Nöroloji uzmanı Dr.  Mehmet Yavuz, iş hayatında takım elbise ve kravat zorunluluğu olan erkeklerin farkında olmadan ciddi bir tehlike altında yaşadığını belirterek, özellikle sıkı bağlanan kravatların, baş ağrısından damar sertliğine, kireçlenmeden gırtlak kanserine kadar birçok ciddi rahatsızlığa neden olabildiğini dile getirdi

Yavuz, yaptığı açıklamada, günün en az 8 saatinin geçirildiği kapalı ortamdaki iş yerlerinin çalışanlar için ciddi bir stres kaynağı olduğuna işaret ederek, erkeklerin takım elbise ve kravat giymesinin zorunlu olmasının ise mevcut stresi artıran bir faktör olduğunu kaydetti.
 
BEYİN VE BOYUN PROBLEMLERİ

Özellikle sıkı bağlanan kravatların erkeklerde baş ağrısı ve konsantrasyon eksikliğine neden olduğunu belirten Yavuz, gün boyu gevşetilmeden kullanılan kravatların beyin ve boyun problemlerini beraberinde getirdiğini vurguladı.
 
Sıkı bağlanan kravatın vücuttan beyne kan pompalayan damarların verimini azalttığını da ifade eden Yavuz, şu bilgilere yer verdi:
 
''İş hayatında takım elbise ve kravat zorunluluğu olan erkekler farkında olmadan ciddi bir tehlike altında yaşıyor. Özellikle sıkı bağlanan kravatlar, baş ağrısından damar sertliğine, kireçlenmeden gırtlak kanserine kadar birçok ciddi rahatsızlığa neden olabiliyor. Uzun yıllar kullanılan sıkı kravatlar boyundaki şah damarlarında kireçlenme ve damar sertliğine neden oluyor. Stresi artıran sıkı kravat kişide çabuk sinirlenme, hoşgörü kaybı ve anksiyeteye de neden olabiliyor.  Kravatın boyun bölgesinde oluşturduğu baskı gırtlak kanserini tetikleyen kronik irritasyona da yol açabiliyor.''

Yavuz, ciddi rahatsızlıkları önlemek için kravatın düğüm bölgesinin gevşek ve gırtlağa baskı yapmayacak şekilde kullanılması gerektiğini de vurguladı.

Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Zinde tutan özel beslenme önerileri

Zinde tutan özel beslenme önerileri

Erkekleri zinde tutan 3 besin

Erkekleri zinde tutan 3 besin

Ara öğünlerde yapılan ufak atıştırmaların hem zihinsel fonksiyonları artırdığını hem de metabolizmayı hızlandırdığını söyleyen uzmanların zindelik için önerdiği besinler; kayısı, ceviz ve incir

Uzmanlara öre, özellikle gün içinde yemeğe zaman ayıramayan erkeklerde en çok görülen beslenme sorunu, akşam eve gidince günün stresinden de uzaklaşmak için aşırı miktarda yemek oluyor.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, aşırı yemek yeme nedeniyle göbek bölgesinde yağlanma, şeker metabolizmasında bozulma gibi sorunların ortaya çıktığını belirtiyor. İrkin, gün içinde aralarda yapılan ufak atıştırmaların hem yorgunluğun neden olduğu zihinsel fonksiyonlardaki azalmaya engel olacağını, hem de metabolizma hızını artırarak yağlanmayı engelleyeceğini ifade ediyor.

İş hayatına özel beslenme önerilerinde bulunan Dilem İrkin, şişmanlamayı önleyen basit değişiklikler yapılabileceğini söylüyor ve önerilerini şöyle sıralıyor:

- Taze ya da kurutulmuş meyveleri taşımak kolay olduğu gibi, şeker ihtiyacını da gidermeye yarayacaktır. 
- Ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler, diyet bisküviler hem tüketim açısından pratiklik sağlayacak, hem de çabuk enerji sağlayarak kan şekeri düşüklüğünün neden olduğu yorgunluğu azaltacaktır. 
- Sık tercih edilen ve toplum olarak beslenme alışkanlığımızda bulunan kuru kayısı içerdiği yüksek potasyum ile başta kalp kası olmak üzere tüm kasların ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlıyor. 
- Kayısı ayrıca, yüksek lif içeriği ile sindirim sorunlarına da iyi geliyor, kanserden koruyucu rol oynuyor. 

İNCİR HÜCRELERİ YENİLİYOR

İncir içeriğindeki B1, B2 vitaminleri ve fosfor, potasyum gibi minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlıyor. Yüksek oranda kalsiyum içeriği ile kemik sağlığında önemli rol oynuyor. Yüksek orandaki lif içeriği ise kötü kolesterolün düşürülmesinde etkili oluyor. 

CEVİZ YORGUNLUĞU AZALTIYOR

Ara öğün olarak seçebileceğimiz diğer bir besin olan ceviz ise yüksek doymamış yağ asidi içeriği ile kalp sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Özellikle gün içindeki yorgunluktan uzaklaşmak ve zindelik kazanmak için ceviz iyi bir tercih. Fakat bu besinlerin yüksek kalorili olduklarını unutmamak ve tüketilen miktarlara dikkat etmek gerekiyor.

3 ADET KURU KAYISININ 50 KALORİ

Ara öğünlerde süt veya yoğurdu tercih etmek, içeriğindeki laktozdan dolayı gaz sıkıntısı yaratabilir. Bu da çalışma esnasında performansın düşmesine neden olabilir. Bu gruptan bir gıda tercih edilecekse hazmı kolaylaştıran, bağışıklık mekanizmasını güçlendiren probiyotik yoğurtlar iyi bir ara öğün alternatifi olabilir.”
Beslenme Uzmanı Dilem İrkin, 3 adet kuru kayısının 50 kalori, 2 adet kuru incirin 100 kalori, 1 orta boy ithal muzun 100 kalori ve 2 adet cevizin de 45 kalori olduğunu hatırlatıyor.

Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Çocuklarımıza meyve suyu içirirken nelere dikkat etmeliyiz

Çocuklarımıza meyve suyu içirirken nelere dikkat etmeliyiz?

Meyve suyu diye kimyasal içirmeyin
'Meyve suyu diye kimyasal içirmeyin'

Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nden Prof. Hasan Kocaokutgen, çocuklara içirilen meyve sularının içeriğine mutlaka bakılmasını önerdi

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Kocaokutgen, karaduttan yeşil muza, elma, armut, şeftaliden kiraza, ananastan böğürtlene kadar onlarca çeşit aroma bulunduğunu, aromaların ise kimyasal ürünler olduklarını vurguladı.

''Çocuklarımıza meyve suyu içirirken sağlıkları için doğal olanları tercih etmeliyiz'' diyen Kocaokutgen, alınan ürünün mutlaka 'içindekiler' kısmına bakılması gerektiği uyarısında bulunarak, şunları söyledi:

''Meyve suyu alacaksak 'içindekiler' kısmına mutlaka bakmamız lazım. Meyve suyu konsantresi ya da meyve suyu, meyve suyu püresi diyorsa içinde doğal meyveler olduğunu gösterir. Ama içindekiler kısmına baktığınız  zaman aroma diyorsa, doğala özdeş aroma diyorsa doğal olmayan kimyasal bir üründen söz ediliyor demektir. Sağlığımız açısından, çocuklarımızın sağlığı açısından mümkün olduKça doğal olmayan gıdalardan uzak durmaya çalışmak gerekir."

Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

B12 vitamini eksikliğinin belirtileri nelerdir

B12 vitamini eksikliğinin belirtileri nelerdir?

B12 eksikliği depresyona sokabilir

B12 eksikliği depresyona sokabilir

Üşüme, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, baş dönmesi gibi sorunlar yaşıyorsanız ve depresyon tedavisi görecek kadar hayatla bağlarınız koptuysa nedeni B12 vitamini eksikliği olabilir

DNA sentezinde çok önemli bir role sahip olan B 12, sinir sistemi için de çok gerekli bir vitamin. B vitaminleri depo edilebilme özelliğine sahip, en fazla karaciğerde depolanıyor.

B12 vitamini eksikliğinde sinir hasarı, kansızlık, unutkanlık, depresyon ve yorgunluk gibi sorunlar görüldüğünü vurgulayan Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, B12 vitamini eksikliğinde oluşan tablo hakkında şu bilgileri verdi:

“Bu vitaminin eksikliği hafızanın zayıflamasına, el ve ayakların uyuşmasına neden olabilir. Çocukların zeka düzeylerinde düşüklük, aynı zamanda konuşma ve yürümede gecikmede de etkili olabilir. Pernisiyoz anemide vücut yeteri kadar B12 vitaminine sahip olmadığı için yeterli miktarda sağlıklı alyuvar yapamaz.

Vücudunuza oksijen taşıyacak yeterince alyuvar yoksa kendinizi yorgun ve bitkin hissedebilirsiniz. Şiddetli ve uzun süren pernisiyoz anemi kalbe, beyne ve diğer organlara hasar verebilir. Pernisiyoz anemi aynı zamanda sinir hasarı, nörolojik sorunlar (depresyon) ve sindirim sistemi problemleri gibi başka komplikasyonlara da yol açabilir. Ayrıca, pernisiyoz anemili kişilerde mide kanserine yakalanma riski artabilir.

KİMLER RİSK ALTINDA? 
Vejetaryen beslenenlerde, sürekli tek tip diyet yapanlarda, yaşlılarda, emilim bozukluğu hastalıklarında, doğum kontrol hapı ve bazı ilaçların kullanımında, pankreas yetersizliğinde, bağırsak parazitleri ve bakterilerin varlığında B12 yetersizliği görülebilir.”

Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, besinlerin saklanması ve pişirilmesi sırasında da vitamin kaybı olabileceğini belirtti: “Örneğin; ızgara etin yüksek ısıda pişirilmesiyle ve et suyunun damlamasıyla, sütün pastörizasyon ve kaynama işlemleriyle, balığın pişirildikten sonra suyunun dökülmesiyle B12 vitamininin etkinliği oldukça azalır. Asit, alkali ve ısıya karşı dayanıksızdır. Kaynatma süresinin uzaması ve derecesinin yükselmesi B12 vitamininin kaybını artırır” dedi.

B12 vitamininden zengin et, süt, peynir, yumurta ve balığın mutlaka beslenmede olması gerektiğini belirten Diyetisyen Enç, “Vejetaryenler içinse süt ürünleri ve yumurtaya ağırlık vermek önerilebilir. Sonuç olarak unutkanlık, dikkat dağınıklığı, halsizlik ve ileride karşılaşılabilecek daha ciddi problemlerin engellenmesi için B12'den zengin besinlerin ihmal edilmemesi ve 6 ayda bir mutlaka B12 düzeyinin ölçülmesi yararlı olacaktır” şeklinde konuştu.

Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Güçlü bağışıklık sisteminin sırrı

Güçlü bağışıklık sisteminin sırrı

Güçlü bağışıklığın sırrı onlarda saklı


Öksürüp, aksıran ve kendini hasta hissedenlerin arttığı sonbahar günlerinde hastalıklardan korunmanın yolu güçlü bağışıklık sisteminden geçiyor

Birçok çalışma, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde beslenmenin, fiziksel aktivitenin ve kilo kontrolünün etkin olduğunu gösteriyor.

Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Banu Çaycı, yetersiz uyku, stres gibi olumsuzlukların da bağışıklık sistemini zayıflattığını söyledi. Vitamin ve minerallerin bağışıklık sistemini destekleyen besin öğeleri olduğunu vurgulayan Prof. Çaycı, hangi vitaminin ne işe yaradığı ve bağışıklığı nasıl güçlendirdiği hakkında şu bilgileri verdi:

Vitamin A: Retinol veya beta-karoten bağışıklık sistemini destekleyen bir vitamindir. Solunum ve mide-bağırsak sistemindeki mukozal yüzeylerinin bütünlüğünü koruyan A vitamini, antikor ve beyaz küre sayısını artırır. Görme fonksiyonu için gereklidir, büyüme, üreme, kemik ve diş gelişimde etkilidir, cildin, tırnakların ve saçların sağlıklı kalmasını sağlar. Antioksidan özelliğinden dolayı kalp hastalıkları ve kanserden korur.

A VİTAMİNİ HANGİ BESİNLERDE BULUNUR?

Balıkyağı, karaciğer, tereyağı, krema, peynir, yumurta sarısı en önemli kaynaklardır. Sonradan A vitaminine dönüşecek olan Beta Karoten ve diğer karotenoidler ise yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde, tahıllarda bulunur. Bir insan günde ortalama 800 mg. A vitamini tüketmelidir. Sigara içiyor, alkol tüketiyorsanız veya protein içeriği oldukça yüksek bir beslenme düzeniniz varsa A vitamini ihtiyacınız artacaktır.

Birçok çalışma, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde beslenmenin, fiziksel aktivitenin ve kilo kontrolünün etkin olduğunu gösteriyor. Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Banu Çaycı, yetersiz uyku, stres gibi olumsuzlukların da bağışıklık sistemini zayıflattığını söyledi. Vitamin ve minerallerin bağışıklık sistemini destekleyen besin öğeleri olduğunu vurgulayan Prof. Çaycı, hangi vitaminin ne işe yaradığı ve bağışıklığı nasıl güçlendirdiği hakkında şu bilgileri verdi:

Vitamin A: Retinol veya beta-karoten bağışıklık sistemini destekleyen bir vitamindir. Solunum ve mide-bağırsak sistemindeki mukozal yüzeylerinin bütünlüğünü koruyan A vitamini, antikor ve beyaz küre sayısını artırır. Görme fonksiyonu için gereklidir, büyüme, üreme, kemik ve diş gelişimde etkilidir, cildin, tırnakların ve saçların sağlıklı kalmasını sağlar. Antioksidan özelliğinden dolayı kalp hastalıkları ve kanserden korur.

Omega-3: Vücudun omega-3 yağ asidine ihtiyacı daha anne karnında başlar, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık boyunca bu ihtiyaç devam eder. Araştırmalar, özellikle günümüz beslenme alışkanlıklarında Omega 3'ün yetersiz alındığını, buna karşın Omega 6'yı (bitkisel yağlar) gerektiğinden fazla tükettiğimizi gösteriyor. Sağlığa fayda sağlayan ise Omega 6 ve Omega 3 yağ asitlerinin ideal bir denge ile alınmasıdır.

HAFTADA 2-3 PORSİYON BALIK TÜKETİLMELİ

Dünya Sağlık Örgütü tarafından minimum 5, maksimum 10 gr. Omega 6 yağ asitine karşılık, 1 gr. Omega 3 yağ asidi alınmasıyla bu dengenin sağlanacağı öngörülüyor. Bağışıklık sisteminde yer alan ve mikropları yok eden fagositlerin aktivitesini artırır. Hücre membranlarını enfeksiyonlara karşı korur. Yapılan birçok bilimsel çalışmada, depresyon, kalp ritm bozukluğu, spastik kolon ve romatoid artiriti bulunan hastalarda omega 3 yağ asiti eksikliği görülmüştür. Omega 3 alımını sağlayabilmek için haftada 2-3 porsiyon balık tüketilmelidir. POSTA


.

Devamı Oku ...

Diyabet ile depresyon ilişkisi

Diyabet ile depresyon ilişkisi

Önce depresyon sonra şeker

Depresyonu daha sonra sıklıkla diyabet izliyor. Ancak diyabet hastalarının depresyona girme riski de 
büyük. Bu iki rahatsızlık birbirini büyük ölçüde etkiliyor

Deutsche Welle Türkçenin haberine göre; Almanya'da yaşayan 7 milyondan fazla diyabet hastasının dörtte biri aynı zamanda depresyon hastası. Berlin merkezli Alman Psikiyatri, Psikoterapi ve Ruh Sağlığı Toplumu (DGPPN) adlı kuruluşun raporuna göre, depresyon ilerleyen yıllarda diyabete yakalanma konusunda bir risk faktörü.

DGPPN'den Profesör Ulrich Schweiger, “Depresyon diyabete yakalanma riskini yüzde 60 artırıyor. Bunun yanı sıra diyabetin ağır ilerlemesi ve aşırı kilo, yüksek tansiyon ve sinir hasarı gibi semptomlar da gözlemleniyor” şeklinde konuşuyor.

Diyabete yakalanma riskinin artmasında depresyon sırasında metabolizmadaki değişikliğin etkili olabileceği belirtiliyor. Yapılan bir araştırmaya göre, depresyon hastalarında yemek sonrası insülin oranının sağlıklı insanlara göre daha yüksek olduğu tespit edildi. Ayrıca bu kişilerde yağ birikimini arttıran hormon kortizol ve insülinin, yağ yakıcı hormonlar testosteron ile büyüme hormonlarından daha fazla salgılandığı görüldü.

Uzmanlar, dengeli beslenmeyi ve düzenli spor yapılmasını tavsiye ediyor. POSTA


.

Devamı Oku ...

Nefes testiyle kanser teşhis edilir mi

Nefes testiyle kanser teşhis edilir mi?


Nefes testiyle kanser teşhisi

Bilim adamları, bir kişinin bağırsak kanseri olup olmadığını nefes testi ile tespit edebilecekleri bir yöntem geliştirdiklerini açıkladı

Testin başarılı olup olmadığı konusunda yapılan denemelerde, çoğu hastanın vücudundaki tümör aktivitesinin etkileri nefes üzerinden tespit edilebildi.

British Journal of Surgery'de yayımlanan çalışmanın, yüzde 76 oranında başarılı olduğu ifade edildi.

KULLANIMA GEÇİLMESİ UZUN ZAMAN ALACAK

Ancak, bir başka bilim adamı tam olarak güvenilir bir nefes testinin genel nüfus için erişilebilir hale gelmesinin uzun zaman alacağını açıkladı.

Bilim adamları başka kanser türlerinin de nefes testi ile tespit edilebilmesi için çalışmalar yürütüyor.

Bağırsak kanserinin erken teşhis edilip tedaviye başlanması durumunda güçlü bir iyileşme şansı bulunuyor.

Ancak genel olarak kanser türlerini, hastalığın seyri ilerleyene kadar teşhis etmek çok mümkün değil.

MEVCUT YÖNTEMLER NASIL? 

Bağırsak kanseri için mevcut tarama testlerinde, dışkıdan alınan kan üzerinde çalışmalar yapılıyor. Ancak bu testlerde başarı oranı yüksek olmadığından, başka testler de gerekli oluyor.

Nefes testi teknolojisi, tümör faaliyetlerinin sağlıklı bir insanda mevcut olması pek mümkün olmayan bazı etkilere yol açtığı varsayımı üzerinden hareket ediyor.

İtalya'nın güneyindeki Bari hastanesinde, bağırsak kanseri olan 37 hasta ile kontrol grubu olarak kullanılan 41 kişinin nefesleri karşılaştırıldı.

İlk testlerde yüzde 85 başarı oranı kaydedilirken, genel başarı oranı yüzde 76 olarak gerçekleşti.

BBC TÜRKÇE


.

Devamı Oku ...

Çocuklarda tekrarlayan ateş sendromunun belirtileri nelerdir

Çocuklarda tekrarlayan ateş sendromunun belirtileri nelerdir?

Her ateş enfeksiyon değildir

'Her ateş enfeksiyon değildir'

Ritmik olarak tekrarlayan ve tedaviye rağmen ateşin uzun süre devam ettiği durumlarda tekrarlayan ateş sendromlarını unutmamak gerekir

Çocuklarda ritmik olarak tekrarlayan, tedaviye rağmen devam eden ateş sendromlarından en sık görülen PFAPA Sendromunu, Hisar Intercontinental Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fazlı Yılmazer anlattı:

Çocuklarda tekrarlayan ateşlerin en sık nedenlerinin kulak iltihaplanmaları, boğaz ve idrar yolu enfeksiyonları olduğunu dile getiren Dr. Yılmazer ‘Bir çocuk bir yıl boyunca 7-8 defa üst solunum yolu enfeksiyonu geçirebilir. Kreş ve anaokulu döneminde bu enfeksiyon sayısı 10-12’yi bulabilir. Ancak ritmik olarak tekrarlayan ve tedaviye rağmen ateşin uzun süre devam ettiği durumlarda tekrarlayan ateş sendromlarını unutmamak gerekir.’

PFAPA SENDROMU NEDİR?

Tekrarlayan ateş sendromlarının hepsinin özünde ateşe neden olan mikrobik bir durum olmaksızın vücut, sanki bir mikropla karşılaşmış gibi tepki verir. Bu nedenle sıklıkla boğaz veya barsak enfeksiyonu gibi tanılar alarak yoğun antibiyotik ve ateş düşürücü ilaç kullanırlar. Ancak yoğun tedaviye rağmen hastalık bulguları 3-10 gün arasında devam eder ve sonunda düzelir.

Her seferinde aynı tablo tekrarlanır ve hastalar zaman zaman bademcik veya apandisit ameliyatı olurlar. Tekrarlayan ateşlerin en sık görülenlerinden birisi PFAPA sendromudur.

3-7 gün süren ateş ataklarının beraberinde ağız içinde aftlar, boğaz iltihabı ve boyunda beze şişmeleri ile kendini gösterir. Bazı vakalarda tabloya baş ağrısı ve karın ağrısı da eşlik edebilir. 38-41ºC arasında değişen ateşin ne zaman geleceği aileler tarafından aşağı yukarı tahmin edilebilir.

BU BELİRTİLER VARSA DİKKAT!

•    Çocuğunuzun ateşi 3-7 gün (ortalama 5 gün) sürüyor ve aniden düşüyorsa,

•    Ateşin yanı sıra karın ağrısı, bulantı, kusma, terleme, titreme, kas-kemik ve eklem ağrıları da varsa,

•    Boynundaki bezeler iki taraflı şişiyorsa,

•    Karaciğer ve dalağında büyüme oluştuysa,

•    Ağız içinde aftlar oluştuysa (Bu aftlar genelde ağrısızdır ve çabuk iyileşir.)

•    Ateşi ani düşme eğiliminde olup ateş düşünce genel durumu çabuk düzeliyorsa ve ataklar arasında da tamamen normalse; çocuğunuzda PFAPA sendromu olabilir. PFAPA sendromunda sık atak olmasına rağmen çocuğun gelişimi ve büyümesi etkilenmez. Kan testlerinde hastada ciddi iltihabı düşündüren bulgularda yükselme söz konusudur. Ancak gerek boğaz kültürlerinde gerekse diğer materyallerde mikrop tespit edilemez.

PFAPA sendromunun en önemli özelliği; yaş büyüdükçe atak aralarının açılması ve 4-8 yıl içinde kendiliğinden iyileşme görülmesidir. Hastalığın tanısı başta Ailevi Akdeniz Ateşi olmak üzere diğer tekrarlayan ateş nedenleri elendikten sonra yukarıdaki bulguların varlığı ile konulur.

PFAPA sendromu tanısı koyulan hastalara ateşli atak başlangıcında kortizon tedavisi verilerek hastalık hızlıca kontrol altına alınır. Bu tedavi ile çoğu zaman ataklar arası süre de açılır.

Kortizon tedavisi ile kontrol altına alınamayan vakalarda geniz eti ve bademcik ameliyatları da önerilir. Ateşin ritmik olarak tekrarladığı durumlarda tekrarlayan ateş sendromları düşünülerek gerekli araştırmanın yapılması, tedavinin ondan sonra planlanması gerekir. Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Şiddetli baş ağrısına dikkat

Şiddetli baş ağrısına dikkat!

Şiddetli baş ağrısı tümör olabilir!


İnatçı ve şiddetli baş ağrıları, beyin tümörlerinin en önemli belirtisidir.

Kişide görünür bir rahatsızlık yokken, ısrarcı ağrılara eşlik eden bulantı ve kusmaları da ciddiye almak gerekmektedir. Ancak beyninde tümör olan her hastada baş ağrısı görülür diye bir kural yoktur. Memorial Şişli Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yunus Aydın, beyin tümörü ve belirtileri hakkında bilgi verdi.

Beyin tümörü diğer organlara yayılmıyor
Tümörler iyi huylu ve kötü huylu olanlar şeklinde ikiye ayrılır. İyi huylu olan tümörler vücudun başka bölgelerine sıçramamaktadır. Beynin kötü huylu tümörleri de pratikte başka bir organa sıçramaz. Bunun dışında beynin diğer organlardan farklı olarak bir bariyeri vardır. Buna “Kan beyin bariyeri”adı verilir. Kana giren her madde bir gümrük kontrol mekanizmasına tabiidir yani beyne istediği gibi gidemez. Bu nedenle kan beyin bariyeri, beyindeki tümörlerin başka yere yayılımına engeldir. Vücudumuzun başka yerindeki bir kanser beyne gelip yerleşebilir, bu durum “metastaz” olarak adlandırılır.

Beyin tümörü açısından risk taşıyan gruplar

Çocuklar ve yaşlılar, lösemi tedavisi gören çocuklar, kanser tedavisi için ya da herhangi bir nedenle X ışını almış hastalar, genetik anormalliği olan kişiler, ailesinde kalıtsal özellikli beyin tümörü öyküsü olanlar, kimyasal ajanlara ve elektromanyetik alana maruz kalanlar ve bağışıklık sistemi bozukluğu olanlar risk altındadırlar.

İyi huylu tümör deyip geçmeyin

İyi huylu tümörler, beyin söz konusu olunca yerleştiği yer itibariyle bazen çok kötü sonuçlara yol açabilir. Çünkü beyin, kafatası içerisinde bazı noktaları zor ulaşım özelliği olan sabit bir boşluğa yerleşmiştir.  Beyin tümörü iyi huylu da olsa normal beyin dokusuna yetecek kadar bir hacmin başka bir doku tarafından işgal edilmesi durumunda, bu sabit yapıda bir dokunun alanının genişleyebilmesi için öbür dokunun alanının küçülmesi gerekir. Beyin belli hacimdeki ek misafirleri kabul edebilecek kapasitededir. Ancak bu misafirin geliş şekli, süresi, hızı çok önemlidir. İyi huylu tümörler kafa tabanında değerli kafa sinirlerine komşu yerleştiklerinde tedavide büyük zorluklarla karşılaşılabilir. Bunun yanında beynin kolay ulaşılır bölgelerinde olanlar rahatlıkla ameliyat edilebilir.

Beyin tümörünün iyi mi yoksa kötü huylu mu olduğu nasıl anlaşılır?

Beyin tümörü tanısı koymak için altın standart, beynin MR ile görüntülenmesidir. Bunun ardından beyin tomografisi yapılabilir. Ancak kesin tanı koymak için biyopsi yapılması yani doku örneği alınması gerekir. Tümörün niteliğinin anlaşılması için damar yoluyla hastaya “kontrast madde” denilen yabancı dokuyu yani tümörü boyayarak kolayca görünür hale getiren bir madde verilir. Tümörün konstrat maddeyi tutması, tutuş şekli, eşit olarak dağılımı gibi durumlar göz önüne alınarak türü anlaşılabilir. MRS denilen yöntemle de anormal görünümlü bölgenin içeriğindeki bir takım maddelerin bulunma oranları tespit edilmektedir. “Difüzyon” adı verilen çeşitli MR teknikleri kullanılarak hayatiyetini kaybetmiş beyin dokusu tümörden ayırt edilebilmektedir. Beyne bası yapmayan küçük şüpheli görüntüler belli aralıklarla izlenerek ameliyat kararı daha sağlıklı verilebilmektedir.

Beyin tümörlerinin tedavisi genellikle cerrahidir

Kafa içi basıncını artıran, etraftaki önemli yapılara bası yaparak hastada fonksiyon kayıplarına neden olan tümörler iyi veya kötü huylu olsalar bile ameliyatla çıkarılır. Cerrahi olarak tam çıkartılabilen iyi huylu tümörlerde hastalar normal hayatlarına devam edebilirler. Tümör tam çıkartılamadığında belli aralıklarla MR incelemesi yapılır. Tekrar büyüyenler bası belirtisi verdiklerinde yeniden ameliyat edilebilir. MR’ın günümüzde sık kullanımının getirdiği tesadüfen yakalanan küçük iyi huylu tümörler hemen ameliyatla alınmamaktadır. Aralıklı yapılan MR takiplerinde büyüme saptanırsa ameliyat gerekir. “Meningiom” denilen beyin zarı örtülerinden çıkan bir tümör tipi sık rastlanılan bir örnektir. Sessiz bölgede, yani etrafında hayati yapının olmadığı yerlerde çıkan tümörler ameliyat edilmez, sadece izlenir. Ancak önemli yapılara komşu olup, büyüdüklerinde risk oluşturabilecekleri hesap edilen tümörler küçük de olsa alınmalıdır.

Mikrocerrahi yöntem ile başarılı sonuçlar alınıyor

Küçük tümörlerde küçük deliklerden çalışma imkanı bulunmaktadır. Endoskopik yöntemler de bazı olgularda hastaya az kesi ile çok fayda sağlar. Ameliyat esnasında kullanılan MR, tomografi ve yön bulma teknolojileri cerrahi riski azaltmada yardımcı olur. Özellikle kuvvet ya da konuşma merkezine komşu tümörlerin cerrahisinde genel anestezi yerine lokal anestezi ile hasta uyanıkken beyin ameliyatı yapmak mümkündür. Cerrahinin çok riskli olduğu durumlarda “Gama Knife” ya da “Ciber Knife” denilen yoğunlaştırılmış ve odaklanmış ışın demeti, tümörün büyümesine engel olmak ve tümörü küçültmek için kullanılabilir. Bu teknoloji genelde iyi huylu tümörlerde, bazen de küçük kötü huylu tümörlerde kullanılır. Kötü huylu tümörlerde ameliyatı takiben ışın tedavisi yapılarak, geride kalan hücreler yok edilebilir. Bazı uygun tümör tiplerinde buna ek olarak ilaç tedavisi uygulanır.  Kaynak:  MİLLİYET


.

Devamı Oku ...

Erkek kısırlığının nedenleri nelerdir

Erkek kısırlığının nedenleri nelerdir?

Erkek kısırlığının nedenleri...

Erkek kısırlığının %40 Oranında Varikoselden Kaynaklandığını Biliyor muydunuz?

Erkeklerin yaşadıkları ama dile getirmekten çekindikleri; erken müdahale edilmediğinde hayatlarını olumsuz yönde etkileyerek çocuk sahibi olmalarına da engel olan hastalıklardan biri de Varikosel…

Varikoselle ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Uzmanı Op. Dr. Basri Çakıroğlu’na sorduk.

Varikosel nedir?

Testisin kirli kanını alan toplardamarların (venlerin) genişlemesi sonucu, kirli kanın yumurtaların etrafında toplanması ve cilt altında ele gelecek şekilde büyümesine varikosel denir. Erkeğin torbalarındaki ısı vücudun ısısından 2-3 derece daha düşüktür. Yumurtalar etrafında kan göllenmesi sonucu artan ısı, sperm üretimini olumsuz etkileyerek sperm üretiminin belli bir seviyede duraklamasına, sperm hareketliliğinin ve yapısının bozulmasına yol açabilir. Bunun sonucunda erkekte kısırlık oluşur. Her ne kadar erkeklerin %15 ile 25’inde görülse de kısırlık problemi yaşayan erkeklerin %40’ında görülen problemlerin başında gelir. İkincil kısırlık denilen sonradan ortaya çıkan kısırlık problemi yaşayan erkeklerin ise %80’inde varikosel görülür. Bu hastalar ilk çocuklarının ardından ikinci bir çocuk sahibi olamayabilirler.

Varikoselin belirtileri nelerdir?

Hastaların çoğunda belirti olsa da genellikle fiziksel aktiviteler ya da uzun süre ayakta kalmaya bağlı ağrı şikayeti ile bize başvururlar. Ağrıları daha çok günün ilerleyen saatlerinde meydana gelir ve sabah uyanıldığında genellikle geçmiş olur. Varikoselin teşhisi, sıcak bir odada hem ayakta hem de yatar pozisyonda elle yapılan dikkatli bir muayene sonrasında konulur. Ancak hastanın aşırı kilolu, torba derisinin kalın olması ve muayenede şüphede kalınması durumunda renkli ultrason yapılarak teşhis doğrulanabilir. Sol taraf toplardamarlarının böbrek toplardamarına direkt olarak bağlanmasından dolayı solda daha sık görülmekle birlikte sağ tarafta da varikosel görülebilir.

Nasıl tedavi edilir?

Birçok varikoselli hastada kısırlık ve testis hacminde azalma ve ağrı olmadığından cerrahi düzeltme gerekmez. Semen parametrelerinde bozulma olan hastalarda ve klinik varikoselli hastalarda cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Varikosel ağrı nedeni de olabilir. Ağrının geçeceği garanti edilemezse de mikrocerrahi yöntem ve ağrıya yönelik operasyon tekniklerinin uygulanması ile birçok vakada ağrı ortadan kalkar. Varikosel ameliyatları sonrası en sık görülen komplikasyon hidrosel (testisleri çevreleyen zarlarda sıvı birikimi olması sonucunda bir veya iki torbanın şişmesi)dir.   Kaynak:  MİLLİYET


.

Devamı Oku ...

Uyku Bozuklukları Nelere Sebep Oluyor

Uyku Bozuklukları Nelere Sebep Oluyor?

Uyku bozukluklarında beslenme

Ruhsal ve fiziksel açıdan dinlenebilmenin en iyi yolu uyumaktan geçer.

Kalitesiz ve yetersiz uyku gün içerisinde bizlere halsizlik, konsantrasyon düşüklüğü gibi birçok probleme neden olabilir. Bir de yeteri kadar uyuduğunuz halde yeteri kadar kendinizi dinlenmemiş hissedebiliriz. Özel Ethica İncirli Hastanesinden Uzm. Dyt. Fatma Yiğitoğlu uyku bozukluklarında nasıl beslenme tedavisi uygulanması gerektiğini, nasıl bir yol izlemeniz gerektiğini anlattı.    

 
Dünyada birçok hastalığın nedenlerinin başında uykusuzluğun geldiği bildirildi. Son yıllarda uyku bozuklarının görülme oranı giderek artan önemli bir sağlık problemi haline gelmiştir. Yapılan çalışmalar bu durumun nedenin çeşitli nedenler arasında özellikle obezite ile ilişkisi olduğu görülmüştür.

 Bel Çevrenizdeki Artışa Dikkat!

Uyku bozukluğunun nedenleri ve seyrinin ilerlemesinde obezite en önemli etkendir. Bu hastalığı olan kişilerin %70-90’ nı kilolu ve obezdir. Abdominal yani karın bölgesinde yağlanması olan kişilerde görülme oranı artıyor. Bel çevresinde 13-15 cm’lik artış hastalığın riskini 4 kat artırdığı görülmüştür. Türkiye’ deki son yapılan çalışmada erkeklerden çok kadınların %50’ den fazlasının karın bölgesinde yağlanmanın fazla olduğu görülmüştür. Çalışma sonuçlarına göre abdominal yağlanması artmış obezite adayı olan kadınlarda uyku bozukluğunun sorununun artacağı düşünülmektedir.

Birbirini Tetikleyen Hastalıklar!

Uyku bozuklukları mı obeziteye neden oluyor? Obezite mi uyku bozuklarına neden oluyor? Cevabı ise obezite, bireyde uyku bozukluklarına yol açıyor. Uyku bozuklukları da hem obeziteye yol açıyor hem de obezitenin derecesini artıyor. Bu iki hastalık kısır bir döngü içerisindedir.

Uyku Bozuklukları Nasıl Obeziteye Neden Oluyor?

Uykusuzluk problemi devam eden insanlarda kortizol ve leptin hormonlarının etkilenmesi bireyin kendini sürekli aç hissetmesi gibi sorunlar görülebilir. Zaten yapılan araştırmalarda düzensiz uyuyan insanlarda düzenli uyuyanlara göre obezite riski %65 in üzerinde olduğu görülmüştür.

Uykusuzluğun Getirdiği Hastalıklar

Uykusuzluk, obezitenin yanı sıra diğer kronik hastalıklara da neden olmaktadır. Kan şekeri ve insülin seviyelerini etkileyerek şeker hastalığına da sebep olabilir. Ayrıca yüksek tansiyon ve kalp krizi riskini artırır. Bağışıklık sisteminizin zayıflamasına ve enfeksiyonlara yakalanma riskiniz artar. Depresyona da neden olan uykusuzluk, bireyin yaşam kalitesini düşürerek gün içerisinde yorgun, agresif, gergin bir gün geçirmenize neden olur.

Uyku bozukluğu olan bireylerde obeziteye neden olan yanlış alışkanlardan vazgeçilip doğru davranışların kazanılması temel olan yaşam tarzı değişikleri yapılmalıdır. Kaybedilen ağırlığı koruma, tedavinin en önemli basamaklarından biridir. Ayrıca uyku kalitesini artıran düzenli spor, kaybedilen ağırlığı korumada tıbbi beslenme tedavi planın içerisinde yer almalıdır.

Akşam Yemek Sonrası ve Düzenli Uyku için Sağlıklı Alternatifler

1.Akşam yemekten sonra tatlı tüketmek yerine yarım yağlı bir fincan süte tarçın ekleyin.
Hem tatlı hem de kahve keyfi sevenlerdenseniz süte kahve ekleyin.
2. Akşam yemeğinden sonra çay keyfinin yanında cips, bisküvi, kuruyemişler yerine şekersiz açık çay veya bitki çaylarının yanında 2 adet kepekli grisini veya yarım paket meyveli diyet bisküvisi tüketilebilirsiniz.
3. Akşam yemekten sonra spor yapanlar için, spor sırasında mutlaka 3-4 adet kuru meyve tüketin hem kan şekerinizi dengeleyecektir hem de spor sonrası yağ yakımından dolayı artan iştahınızı kontrol altına alacaktır.
4. Spor sonrası ve yatmaya 1-2 saat kala tehlikeli zamanlara dikkat edin ve doğru besinleri tüketin.  Spor sonrası 1 şişe soda (ter ile kaybedilen elektrolit seviyesini dengeler), 1 kase yarım yağlı yoğurt (kaslarınızı rahatlatır) veya süt (tokluk oluşturur) yanında ise 1 orta boy muz (uyku hormonunu salgılatır ve kaslarınızı gevşetir) tüketin.
5. Açlık çok hissedilirse orta boy yağsız salata yapılıp içerisine 2 dilim light peynir, 1 orta boy kivi doğrayıp yanında 1 adet kepekli etimek tüketilebilirsiniz.
6. Bedensel yorgunluğa iyi gelen fındık, ceviz, badem yatmadan bir saat önce dinlendirici etkisi olan papatya çayı ile 4-5 adet tüketilerek hem tokluk hissi verir hem gece hücre yenilenmesi fazla olan cilde parlaklık verir hem de karın yağlarınızı yakıcı etkisini unutmayın.
7. Akşam yemeğinde çok fazla yememek için yemekten 2-3 saat önce tost ekmeği ile yapılmış yağsız tost ve ayran tüketin. Tostun, akşam yemeği için kurtarıcı etkisini göreceksiniz. Kaynak:  MİLLİYET


.

Devamı Oku ...

2 dakikada KOAH testi için tıklayın

2 dakikada KOAH testi için tıklayın
2 Dakikada KOAH testi!

KOAH Riski Taşıyıp Taşımadığınızı Öğrenmek İçin 2 Dakika Ayırmanız Yeterli!..

Son zamanlarda nefes darlığı mı çekmeye başladınız? Çok daha çabuk hasta oluyor ve daha zor mu iyileşiyorsunuz? Çevrenizdekiler altta yatan başka bir hastalık olacağını söyleyerek sizi endişelendiriyorlar mı? Üstelik bahsettikleri hastalık KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) mı? O zaman Hisar Intercontinental Hospital Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Serhat Fındık’ın hazırladığı 5 sorudan oluşan aşağıdaki testimizi yapmanızda fayda var…


1- Son dört hafta içinde nefes darlığı çektiğiniz zaman dilimi ne kadar?
a)Hiç (0 puan)
b) Çok az (0 puan)
c) Bazen (1 puan)
d) Çoğunlukla (2 puan)
e) Her zaman (2 puan)

2- Öksürdüğünüzde balgam çıkar mı?
a) Hiç (0 puan)
b) Sadece soğuk algınlığında (0 puan)
c) Evet, ayda birkaç gün (1 puan)
d) Evet, haftanın çoğu günü (1 puan)
e) Evet, her gün (2 puan)

3- “Son bir yıl içinde solunum sıkıntısı nedeniyle yaptığım işler, faaliyetler, egzersiz vb giderek azaldı” ifadesi bulunduğunuz duruma uygun mu?
a) Kesinlikle hayır (0 puan)
b) Hayır (0 puan)
c) Emin değilim (0 puan)
d) Evet (1 puan)
e) Kesinlikle evet (2 puan)

4- Hayatınız boyunca içtiğiniz sigara sayısı 100 paketi geçmiş midir?
a) Hayır (0 puan)
b) Evet (2 puan)
c) Bilmiyorum (0 puan)

5- Kaç yaşındasınız?
a) 35- 49 yaş arası (0 puan)
b) 50- 59 yaş arası (1 puan)
c) 60 –69 yaş arası (2 puan)
d) 70 yaş üstü (2 puan)

Testin sonucunda aldığınız puan 5 ve üzerindeyse KOAH riskiniz mevcuttur. Gecikmeden bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurun.

Kaynak: Milliyet

.

Devamı Oku ...

Bel ağrısına dikkat

Bel ağrısına dikkat!

Sinsi bel ağrısına dikkat!

Prof. Dr. Arpacıoğlu, erkeklerde daha sık görülen, omurgayı etkileyen, kronik, ilerleyici, ağrılı ve sebebi bilinmeyen romatizmal bir hastalık olan 'Ankilozan Spondilit' (AS) hakkında bilgi verdi.

Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzman Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Oktay Arpacıoğlu, 40 yaşın altındakilerde iltihabi bel ağrısından şüphelenilmesi gerektiği uyarısında bulunarak, 'Başlangıçta çabuk düzelen ve tarif edilemeyen sinsi bel ağrılarının iltihabi olma ihtimali yüksek' dedi.

Prof. Dr. Arpacıoğlu, erkeklerde daha sık görülen, omurgayı etkileyen, kronik, ilerleyici, ağrılı ve sebebi bilinmeyen romatizmal bir hastalık olan 'Ankilozan Spondilit' (AS) hakkında bilgi verdi.

Bel ağrısının, sık rastlanan ve nedeni mutlaka araştırılması gereken bir sağlık problemi olduğunu vurgulayan Arpacıoğlu, bu rahatsızlığın 45 yaş altında en sık, 45 yaşın üstünde ise 3. sıradaki özürlülük nedeni olduğunu vurguladı.

3 aydan uzun süreli kronik bel ağrısı çeken hastaların yüzde 5'inde 'Ankilozan Spondilit' veya 'Spondilartropati (SpA) geliştiğini bildiren Prof. Dr. Arpacıoğlu, şu bilgileri aktardı:

'Ankilozan Spondilit en çok omurgayı ve omurganın leğen kemiğiyle yaptığı eklem olan 'sakroiliak' eklemi, daha sonra da kalça ve omuz gibi büyük eklemleri tutar. Bu rahatsızlıkta topuk ağrısı da olabilir. El ve ayak eklemlerini tuttuğu çok nadirdir. Göğüs kafesinin genişlemesi çok azaldığı için solunum problemleri olabilir. Bu hastalıkta kas iskelet sisteminin yanı sıra göz, böbrek, kalp gibi eklem dışı tutulumlar da olabilir.'

-Erken tanı-

Hastalıkta erken tanının önemine işaret eden Prof. Dr. Arpacıoğlu, gerektiği gibi tedavi edilmediği takdirde hastalığın omurgada hareket ve fonksiyon kısıtlılığına, kamburluğa, yaşam kalitesinde bozulmaya ve ekonomik kayıplara yol açtığına dikkati çekti.

Bu yüzden bel ağrısının iyi analiz edilerek hastaların yanlış tanı almasının önlenmesi gerektiğini ifade eden Arpacıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

'Ankilozan Spondilit ile ortaya çıkan bel ağrısı, iltihabi tarzdadır ve diğer bel ağrılarından ayırt edilmesini sağlayan önemli bulguları vardır. Bunlardan yaş çok önemli bir faktördür. 40 yaşın altında olmak iltihabi bel ağrısı açısından risk faktörüdür. Bel ağrısının sinsi başlangıçlı olması ise diğer bir özelliğidir. Başlangıçta çabuk düzelen ve tarif edilemeyen sinsi bel ağrılarının iltihabi olma ihtimali yüksektir. Bu hastalıkta ağrı başlangıçta çabuk düzelir ve belirsizdir. Ağrının başlangıcını birçok kişi tam olarak tarif edemez.'

-'Gece uykusuz bırakır'-

Rahatsızlıkta uyku sırasında gecenin 2. yarısında özellikle sabaha karşı ağrı nedeniyle uyanma ve gezici kalça ağrıları ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Arpacıoğlu, 'Ağrı istirahatle değil aksine egzersizle düzelir. İltihabi olmayan mekanik bel ağrısında ise ağrı hareket, uzun süre oturma ve ayakta durmayla artar, yatma veya dinlenmeyle azalır' diye konuştu.

İltihabi ağrılarda sabah tutukluğunun sık rastlanan bir belirti olduğunu, ağrı ve kısıtlılığın günün ilerleyen saatlerinde azaldığını anlatan Arpacıoğlu, iltihabi kaynaklı olmayan mekanik bel ağrılarında sabah tutukluğunun bir saat veya daha az, Ankilozan Spondilit hastalığında ise saatlerce sürdüğünü söyledi.

-'Tanı 8-9 yıl gecikiyor'-

Ankilozan Spondilit'in tanısının ortalama 8-9 yıl kadar geciktiğini, bunun en önemli nedenin ise hastalığın erken ve tipik belirtisi olan iltihabi bel ağrısının tanınmaması ve diğer bel ağrılarıyla karışması olduğunu belirten Arpacıoğlu, hastaların bilinçlenmesi ve bel ağrısının niteliğinin ayrımlandırılabilmesi için vakit kaybetmeden uzmana başvurulması gerektiğini bildirdi.

Arpacıoğlu, eklemlerdeki bazı kemik değişikliklerin saptanması gerektiği halde bazı hastalarda erken dönemde bulgunun ortaya çıkmamasının da tanı gecikmesine neden olduğunu kaydetti. Kaynak: Milliyet


.

Devamı Oku ...

Horlama nasıl tedavi edilir

Horlama nasıl tedavi edilir?

Horlamaktan mı şikayetçisiniz?

Horlama ve uyku-apne sendromu, bilinenin aksine sıkça karşılaşılan bir sağlık problemidir.

Bu problemi, sadece uykuda ses çıkarmak ve uykuda nefessiz kalmak şeklinde algılamak yanlış olup, bunun toplumsal hayata ve kişinin genel sağlığına olan etkilerini iyice anlamak gereklidir..

Hastalığın tedavisinde en önemli aşamanın hangi hastaların ameliyattan fayda göreceğine karar vermek olduğunu söyleyen Anatomica Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Şenol Civelek, bunun için de iyi bir fiziki muayene yapılarak ve bütün dünyada uygulanan anket soruları (Epworth Skalası) kullanılarak fikir sahibi olunması, teşhisten sonra en önemli basamağın ise hastaya ne tür ameliyat yapılacağının planlanması olduğunu iletiyor.

Civelek, hastalıkla ilgili şunları belirtti: ‘’Horlama ve apne uykuda meydana gelir. Bu nedenle, hastalığı uykuda izlemek en doğru yöntem olacaktır. Yapılan araştırmalarda horlama ve apne hastalarının ameliyatla yapılan tedavilerde başarı oranları %7 lere kadar düşmektedir. Bunun en önemli nedeni, yanlış bölgelere yapılan cerrahilerdir. Örneğin sadece damağa yapılan ameliyatlarla iyileşme görülmediğinde fark etmekteyiz ki, bu durumlarda çok seviyeli cerrahilere (damak, dil kökü, burun gibi) ihtiyaç duyuluyor. Ameliyat öncesi yapılan uyku endoskopisi sayesinde, hastalar, hastalığa neden olan bölgelerden ameliyat edilmektedir. Burada hasta, ameliyathane şartlarında anestezi uzmanı kontrolünde uyutularak izlenir. Bu esnada, hastanın burnuna girilerek fleksibıl endoskopiyle kayıt yapılır. Böylelikle, hastanın tam uykuya dalıp horladığı ve apnelerinin olduğu esnada üst solunum yollarının hangi bölgesinde daralma olduğu gözlenir ve buna göre ameliyat planlanır’’
 
Kaynak: Milliyet


.

Devamı Oku ...

Dünya nüfusunu tehdit eden hastalık

Dünya nüfusunu tehdit eden hastalık

Dünya nüfusunu tehdit eden hastalık: TüberkülozDünya nüfusunu tehdit eden hastalık: Tüberküloz

Her yıl 8,4 milyon insan bu hastalığa yakalanıyor

Dünya nüfusunun üçte birini tehdit eden, insanlık tarihinin en eski hastalıklarından biri olan Tüberküloz, günümüzde de milyonlarca insanın ölümüne neden oluyor. Veremle Savaş Haftası dolayısıyla Central Hospital’dan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mübeccel Akman uyarılarda bulunuyor: “Tüberküloza yakalandığını fark etmeyen bireyler doktora geç gidiyor. Bu durum hastalığın daha da çok yayılmasına ve organların hızlıca tahrip olmasına neden oluyor.”

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 8,4 milyon insanın yakalandığı tüberküloz, Mycobacterium tuberculosis adlı mikrop ile oluşuyor ve hızlıca diğer insanlara da bulaşıyor. Central Hospital’dan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mübeccel Akman tüberküloz hastalığının solunum yoluyla bulaştığını söylüyor ve ekliyor: “Hastaların öksürmesi, hapşırması, konuşması ile solunum yolu salgıları damlacık şeklinde havaya atılır. İçinde tüberküloz basilinin bulunduğu bu damlacıkların solunması ile sağlıklı bireyler de etkilenebilir. Ancak enfeksiyon alan her kişide mutlaka hastalık gelişmez. Alınan basiller kişiyi hastalandırmaksızın vücutta saklı kalır ve vücut direncinin düştüğü bir anda hastalık oluşur. Hastalık gelişme riskinin en yüksek olduğu dönem ilk iki yıldır. İlk iki yılda yüzde 5, sonrasında yüzde5 olmak üzere, yaşam boyu hastalık gelişme riski yüzde 10 dur. Bulaşma açısından en riskli kişiler hastayla uzun süre aynı ortamda bulunan aile bireyleri ve yakın çalışma arkadaşlarıdır. Kaşık, çatal, bardak gibi yemek gereçleri, giysiler, çarşaflar gibi eşyalar ile bulaşma olmaz.”

Uzm. Dr. Mübeccel Akman tüberküloz hastalığının belirtilerini şu şekilde sıralıyor: “Genel yakınmalar ve akciğere özgü yakınmalar olarak iki grupta toplanabilir. Genel yakınmalar; özellikle akşama doğru yükselen ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, iştahsızlık ve halsizliktir. Akciğere özgü yakınmalar ise; iki haftadan uzun süren öksürük, balgam çıkarma, değişken miktarda kan tükürme, göğüste ağrı ve nefes darlığıdır. Yakınmalar genellikle hafif başlar, yavaş ilerler. Hastalar bu yakınmaları başka nedenlere bağlayabilir ve doktora geç gidebilir. Bu durum hastalığın daha çok yayılmasına ve tutulan organın daha fazla tahrip olmasına neden olur. Bu arada hasta çevresine mikrop saçar ve daha çok kişinin enfeksiyona maruz kalmasına sebep olur. Bu nedenle; özellikle iki haftadan uzun süren öksürük ve diğer yakınmaları olan kişilerin en kısa zamanda sağlık merkezine başvurmaları çok önemlidir.”

Tüberküloz basiline karşı etkili olan güçlü ilaçların bulunmasından önce, tedavinin temelini iyi beslenme, istirahat ve uzun süreli sanatoryum tedavisinin oluşturduğunu söyleyen Uzm. Dr. Akman ekliyor: “Günümüzde tüberküloz basilini öldüren çok güçlü ilaçlar var. Mikropları etkili bir şekilde öldürmek ve ilaçlara direnç gelişimini önlemek için tedavide dört çeşit ilaç birlikte kullanılıyor. Tedavi süresi altı aydır. Tedavinin ilk iki ayından sonra ilaç sayısı azaltılır. Bazı özel durumlarda tedavi süresi uzatılabilir. Tedavinin her gün düzenli olması önemlidir. Düzenli tedavi hem hastanın iyileşmesini sağlar hem de bulaşıcılığı hızla önleyerek toplum sağlığını koruma altına alır.”

Düzenli İlaç Kullanımıyla Tedavi Mümkün

Tüberkülozda düzenli ilaç kullanımı her şeyden önemli. Bunun için “Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT)” ile hastalara her doz ilaç, bir görevli tarafından içirilir. DGT’ye gerek duyulmasının temel nedeni; hastaların bir kısmının en az 6 ay sürecek bir tedaviyi düzenli sürdürememesidir. Hangi hastanın ilaçlarını, düzenli kullanıp kullanmayacağı öngörülemeyeceğinden; tüm tüberküloz hastalarına DGT yapılması gerekir. Ülkemizde birçok ilde DGT başlatılmıştır. Bu hastaların ilaçları; evlerine en yakın sağlık kuruluşu tarafından gözetim altında içiriliyor. Kaynak: Milliyet


.

Devamı Oku ...

Yoğurdun faydaları nelerdir

Yoğurdun faydaları nelerdir?

Yoğurdun faydaları saymakla bitmiyor

Yoğurdun faydaları saymakla bitmiyor

Türk damak tadının vazgeçilmezi olan yoğurt, insan sağlığı açısından kaynağı sütte bile olmayan faydalara sahip

Yoğurt; potasyum,  fosfor, riboflavin, iyot, çinko ve B12 vitamini bakımından zengin. Aynı  zamanda yağda eriyen vitaminler, görme fonksiyonlarına katkısı olan A vitamini ve bağışıklık sistemini güçlendiren E vitamini içeriyor.

Yoğurdu normal öğünlerde diğer yemeklerle birlikte veya öğün aralarında yiyebilirsiniz. Öğün aralarında yemeyi tercih ediyorsanız meyve, salata ve ya  çiğ sebzeler eşliğinde tüketebilirsiniz. Böylece günlük vitamin ihtiyacınızın büyük bir bölümü karşılamış olursunuz. Damak zevkinize göre yoğurdun içine küçük parçalar halinde meyveler katarak da yiyebilirsiniz.

Yoğurt zengin besin değeri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir.

Yörsan Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilüfer Hakarayan bu konuda şunları söyledi: “Yoğurt zengin besin değeri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcıdır. Bu özelliği nedeniyle vücudumuzu kanserden, mide ve bağırsak hastalıklarından, mide, kolon ve ince bağırsak kanserlerine kadar birçok hastalıktan korunmasında yardımcı olur. Yoğurt kolesterol emilimini azaltır, probiyotik aktiviteye sahiptir ve çocukların bulaşıcı karaciğer iltihabı (hepatit) hastalıklarının tedavilerinde yardımcı olarak .Ayrıca yoğurt, bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların yaşamasını engeller.” dedi

KAS GELİŞİMİNE YARDIMCI OLUR

Yörsan Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilüfer Hakarayan’ın verdiği bilgilere göre; yoğun  egzersiz çalışması sonrasında protein içeriği yüksek yoğurt, iyi bir seçim. Protein, kasların kendini toparlaması için gerekli.  Ayrıca yoğurtta bulunan  karbonhidrat, ağır egzersiz sonrası kaslarda azalan   depoları dolduruyor.  

YOĞURT KALSİYUM DEPOSUDUR

Kalsiyum, güçlü kemikler ve sağlıklı dişler için önemli. Vücut yeterli kalsiyum aldığında bu, doğrudan kemikler için kullanılıyor. Yoğurt kalsiyumun çok iyi bir kaynağı ama az yağlı olanları daha çok kalsiyum içeriyor. 1 kase tam yağlı yoğurtta kalsiyum oranı, 330 mg.’ken 1 kase light yoğurtta 350 mg.

OSTEOPOROZU ÖNLÜYOR

Kemiklerin kütle kaybetmesine yol açan, yaygın görülen kemik metabolizması hastalığına deniyor. Osteoporoz-beslenme ilişkisi incelendiğinde, karşımıza yetersiz kalsiyum tüketimi ve D vitamini alımı çıkıyor. Yoğurttaki kalsiyum ve D vitamini kombinasyonu avantaj yaratıyor. Yörsan Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilüfer Hakarayan’ın verdiği bilgilere göre; Kalsiyum kemiklerin güçlenmesini sağlarken,   D vitamini kalsiyumun depolanmasına yardımcı oluyor.

GÜZELLİĞİNİZE GÜZELLİK KATIN

Güzellik için de çok önemli bir besin kaynağı olan yoğurdun cilde müthiş bir parlaklık kazandırdığını da belirtmek gerekir. Yörsan Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilüfer Hakarayan’ın verdiği bilgilere göre; yoğurdun  kas kütlesini koruyucu ve yağ yakımına yardımcı olması özelliği nedeniyle formda kalmaya yardımcı oluyor. Ayrıca yoğurt, doğal bir nefes kokusu ve diş taşı önleyicisidir. Ayrıca kilo vermek ve özellikle karın bölgesindeki fazla kilolardan kurtulmak isteyenler için de ideal bir besindir.

Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Tükenmişlik Sendromu Nedir

Tükenmişlik Sendromu Nedir?

Tükenmişlik Sendromuna dikkat!

'Tükenmişlik Sendromu'na dikkat!

Yaptığınız işten heyecan duymuyor, işe gitmek istemiyor ve kendinizi sürekli yorgun mu hissediyorsunuz? Bunların yanında, baş-boyun ağrıları ve gastrointestinal rahatsızlıklarınız da varsa uzmanlar uyarıyor: 

Tükenmişlik sendromuna yakalanmış olabilirsiniz!

Tükenmişlik sendromu, günümüzde pek çok insanın yaşadığı fakat adını bile duymadığı bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkıyor. Değişim Psikoloji ve Terapi Merkezi’nden Ayşe Yanık Knudsen, ruhen ve bedenen kendisini tükenmiş hissi yaratan rahatsızlık hakkında açıklamalarda bulunuyor:

ZİHİNSEL SORUNLAR AĞIRLIK KAZANIYOR
Sendrom, çalışma hayatının getirdiği stresle beraber, maddi ve manevi doyuma ulaşamama ve bunun sonucu olarak da mesleğe karşı duyarsızlaşma ile baş gösteriyor. Kişi bu süreç sonunda kendisini tükenmiş hissediyor ve başarı kazanma isteğini kaybediyor.

İşi yapamayacağı, zorlukların üstesinden gelemeyeceği düşüncesinin beraberinde getirdiği umutsuzluk, kişinin kendisini tükenmiş olarak hissetmesine neden oluyor. Birey bu his ile birlikte işinden giderek soğumaya başlıyor, işe gitme isteği azalıyor. Öyle ki işi bırakma noktasına bile gelebiliyor.

Kendisine duyduğu güven giderek azalıyor, özgüven eksikliği başlıyor. Gerginlik, kızgınlık, mutsuzluk gibi olumsuz duygularda bu süreçte artış gözleniyor. Sosyal çevresinden uzaklaşmaya başlayan birey, hiçbir şey yapmaya istek duymuyor, yapabileceğine dair inancı azalıyor. Tüm bunlar iş başarısını düşürüyor, motivasyonunu kaybettiriyor.

Sendromun ilerleyen zamanlarında ise işinde ve iş hayatındaki çevresine karşı olumsuz bir tavır alınıyor. Çevresiyle arasına duygusal bir mesafe koymaya başlıyor. İnsanlara obje gibi davranmaya başlayan kişi, giderek çevresinden uzaklaşıyor.

FİZİKSEL RAHATSIZLIKLARA SEBEP OLABİLİR
Tükenmişlik sendromu sadece zihinsel olarak yaşanan bir süreç değil. Kişi bu sendrom sırasında fiziksel olarak da rahatsızlık yaşıyor. Kronik yorgunluk, baş, boyun ağrıları, kramplar, gastrointestinal sorunlar ve uykusuzluk problemleri ile karşılaşılabiliyor. 

BAŞLICA SEBEBİ STRES
Tükenmişlik sendromuna neden olan sebeplerin başında stres geliyor. Kişinin kendisine ulaşamayacağı hedefler koymasının beraberinde getirdiği fazla iş yükü, kişiyi tükenmişlik sendromuna sürüklüyor. Yaptığı işin kendisine uygun olmaması da bu sebeplerden biri. Sendroma yakalanmada sosyal desteğin az olmasının da etkisi büyük oluyor.

Çevresindeki kişilerin, bireye motive etmek anlamında destek olmaması, bireyi işi yapamayacağı hissine kapılmasında etkili bir rol oynuyor. Aile yaşantısında yeterli doyuma ulaşmamış bireyler de sendroma daha sık yakalanıyorlar. Farklı sebepler gibi dursa da aslında hepsinin özünde stres yatıyor. Başarısız olma, üstesinden gelemeyeceği düşüncesinin yaşattığı yoğun stres, kişilerin tükenmişlik sendromuna yakalanma riskini arttırıyor.

Kurtulmak için şunları yapabilirsiniz:
  1. -    Bu durumun herkesin başına gelebileceğini aklınızdan çıkartmayın.
  2. -    İşinizden zevk almaya çalışın, iyimser olun.
  3. -    Kendinize iş dışında zevk alabileceğiniz durumlar yaratın. Hobiler edinin.
  4. -    Çevrenizle bu durumu paylaşın. Sizi motive edebileceğini düşündüğünüz arkadaşlarınızla konuşun.
  5. -    İş yaşamınızdaki ilişkilerinizi güçlendirin, arkadaşlıklar edinin.
  6. -    Koyduğunuz hedefleri gözden geçirin. Sizi zorlayanların neler olduğunu belirleyerek, hedefinize doğru daha basit somut hedefler koyun.
  7. -    Spor yapın, bedeninizi ve ruhunuzu dinlendirin.
  8. -    İş yükünüzü azaltmaya çalışın, planlar yapın.
  9. -    Bir uzmandan yardım alın. 

Kaynak: POSTA


.

Devamı Oku ...

Boyun fıtığına dikkat

Boyun fıtığına dikkat!


Boyun fıtığı mı kas ağrısı mı?

Son zamanlarda boynunuzda ciddi bir ağrı mı başladı? Bu ağrı kolunuza da yayılıyor mu? Ağrılarınızın boyun fıtığı mı yoksa başka bir hastalıktan mı kaynaklandığını öğrenmek için bu yazıyı okumanızda fayda var…

Hisar Intercontinental Hospital Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa ile boyunda, omurilik ve/veya sinir köklerine bası yaparak çok şiddetli boyun ve kol ağrılarına, kol ve ellerde kuvvet kayıplarına, duyu bozukluklarına ve omurilik basısının ağır nörolojik fonksiyon kayıplarına yol açabilen boyun fıtığını konuştuk. 

AĞRINIZIN NEDENİNİ SORGULAYIN

"Omurlar arasında bulunan diskler, omurgaya yüklenmeyi azaltarak aktaran kıkırdağımsı elastik yastıkçıklardır. Diskler, yaşlanmaya koşut olarak yıpranır, dejenerasyon ile elastikiyetleri azalır ve fıtıklaşmaları kolaylaşır.

Boyun fıtığının en sık belirtisi olan boyun ve kol ağrılarının nedenleri çok geniş bir yelpaze oluşturur. Bu ağrılar, boyun fıtığı dışında; basit bir kas spazmı, mekanik boyun ağrısı, eklem ve omurga kireçlenmeleri, yumuşak doku hastalıkları ve zorlanmaları, omurganın ve yumuşak dokuların iltihabından, enfeksiyon hastalıklarından, apselerden, kemik hastalıkları ve kırıklarından, metabolik, hormonal, romatizmal ve iç organ hastalıklardan, çeşitli tümörlerden ve daha birçok hastalıktan kaynaklanabilir.

Bu nedenle, ağrılarınızın kaynağı, özellikleri, seyrinin sorgulanması, çok yönlü sistemik ve nörolojik muayene, temel ve ileri tetkikler ve görüntülemeler olası hastalıkların ayrımında yararlıdır. Bu nedenle boyun ve/veya kol ağrılarınız tanıya yönelik önemli ipuçları verebilir.

Ağrının yeri, başlangıç şekli, zamanı, şiddeti, süresi, yayılımı, niteliği (yanıcı, batıcı, delici), ağrıyı tetikleyen ya da artıran ve azaltan faktörler, ağrının iklim şartları ile ilgisi, ağrının istirahat ve hareket ile ilgisi, gece şiddetlenmesi, uykudan uyandırması hatta uyutmaması hekimi yönlendirmede anlamlıdır. 

AĞRILARINIZ VAR AMA AMELİYAT GEREKLİ Mİ?
Basit mekanik boyun ağrılarında ya da omurilik ve sinir basısı yapmayan boyun fıtıklarında cerrahi tedavi uygulanmaz. Cerrahi tedavinin alternatifleri; boynun istirahate alınması, ilaç tedavisi, boyunluk, traksiyon (yumuşak dokuları germek, eklem aralıklarını genişletmek yada kırık kemik parçalarını birbirinden uzaklaştırmak için vücudun bir parçasına uygulanan çekme tekniği), lokal enjeksiyonlar, fizik tedavi ve egzersizlerden oluşur.

Ancak, omurilik ya da belirgin sinir kökü basısı yaparak kuvvet kaybı, yürüme bozukluğu, idrar ve gaita kontrol kusuru gibi nörolojik belirti ve bulgulara yol açan; klinik tablo ile görüntüleme bulgularının uyumlu olduğu boyun fıtıklarında zaman geçirmeden acil olarak ameliyat yapılır.

Sinir kökü basısının belirgin olduğu ve felç (motor kayıp) ile seyreden ya da cerrahi dışındaki tedavilere yanıt vermeyen, şiddetli ve ısrar eden ağrılarda da yine cerrahi tedavi düşünülmelidir. Boyun fıtıklarında cerrahi girişimler ile çok iyi sonuçlar alınabilir. Bu ameliyatlar, küçük bir açıklıktan yapılan ve hastanın çok kısa sürede normal yaşama dönebildiği ameliyatlar olabileceği gibi bazı hastalarda çok kompleks ve büyük ameliyatlar da gerekebilir.

Günümüzde yüksek teknolojinin getirdiği imkanlar, cerrahi mikroskop ve endoskobun kullanılması ile cerrahi tedavi alternatifleri ve imkanları son derece çeşitlenmiştir ve en kapsamlı ve büyük ameliyatlar bile yüksek bir başarı oranı ile gerçekleştirilebilmektedir.

Bu ameliyatlar zamanında ve doğru bir şekilde yapıldığında sinir dokusuna (omurilik ve sinir köklerine) ait fonksiyonlar korunabilir; kayıp varsa geri dönebilir, omurganın koruyuculuğu yeniden sağlanabilir ve ileride oluşabilecek risklerin önüne geçilebilir. " Kaynak: POSTA



.

Devamı Oku ...

11 Mart 2013 Pazartesi

Hemşirelik Andı

Yüklenmiş olduğum sorumlulukların bilincinde, geliştirdiğim anlayış ve becerilerimle, herhangi bir ırk, inanç, siyasal veya sosyal düzen ayrımı gözetmeksizin, hastalarıma bakacağıma, hayatı korumak, ızdırabı hafifletmek, sağlığı yüceltmek için gereken her türlü çabayı gistereceğime;

Bakımım altındaki hastaların, bütün değer ve dini inançlarına saygı duyacağıma, bana birileriyle ilgili olarak verilen tüm bilgileri saklayacağıma, hayatı ya da sağlığı tehdit edebilecek her türlü girişimlerden sakınacağıma;

.

Devamı Oku ...

Hemşire

Hemşireliğin kısaca tanımı 2 Mart 1954 tarihli 8647 sayılı Resmi Gazete'ye göre şöyle tanımlanmaktadır. Türkiye'de hemşirelik üniversitelerin ilgili lisans eğitimi veren fakülte ve yüksek okullardan mezun olan ve diplomakarı Sağlık Bakanlığı tarafından tescil edilip onaylanler ile eğitimlerini yurt dışında hemşirelik ile ilgili, devlet tarafından tanınan bir okulda eğitimlerini tamamlayarak denklikleri onaylanan ve diplomaları Sağlık Bakanlığımızca tescil edilenlere Hemşire unvanı verilmektedir.

Bu kanun yürürlüğe girmeden öncesı usulene göre hemşirelik sınırına alınmış olanlar sanatlarını yapmaya ve hemşire unvanını kullanmaya devam ederler.

.

Devamı Oku ...

Ruh Sağlığı Hemşireliği Nedir


Ruh sağlığı hemşireliği bakım ve zihinsel engelli kişilere yardım, psikiyatri Delves hemşirelik alanıdır. Bir akıl hastası bireysel tedavi uygulamadan yanı sıra bakım, empati, şefkat ve destek bir sürü gerektirir. Akıl hastaları sıklıkla damgalanmış olduğundan, onları destekleyen ve onlara önemli hissettiren hastanın hisher hastalık öncesi vardı normale döndürür.

Yaygın ruhsal bozukluklar, Alzheimer, demans, bipolar bozukluk ve epilepsi sayılabilir. Zihinsel rahatsızlıkların tam listesi ruh sağlığı hemşireleri ve psikiyatristler için talepte bir artış olduğunu yavaş yavaş böylece azaltıyor ruh sağlığı ile ilişkili Ruhsal hastalıklarla damgalanma Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı bulunabilir.

.

Devamı Oku ...